Yeni Ekonomik Model ve Tarım
Devletler hazinesini halkından topladığı dolaylı ve direk vergilerin dışında özelleştirme gibi diğer yer altı ve yer üstü kaynaklardan elde edilen gelirlerden toplarlar. Uzun süre devletin giderleri gelirlerden fazla olursa bütçe denkleştirmek için dışardan veya içeriden borçlanır. Alınan borçlar çevrilemez noktaya gelir ise halka salma yapamadığından halkın birikimi eritilerek (devalüasyon) devlet kasası güçlendirilmeye çalışılır. Tüm bunlar da yetmez ise İMF’ nin kapısı çalınır. İMF parayı verir ama ülke ekonominizin nasıl yönetileceğine borç bitene kadar onlar karar verir. Borç çevrilemez ise memorandum ilan edilir. Ülkemiz memorandum hariç tüm bu süreçleri sık sık yaşayarak ekonomik hayat devam eder.
Son iki yıl sanki farklı bir ekonomik modelmiş gibi yutturulmaya çalışılan Heterodoks model ile geçildi.
Hederedoks (düşük faiz, kontrollü döviz) ekonomik sistemde ne olduğunu kısaca hatırlayalım. İki yıldır uygulanan hedefi ve amacı halkı fakirleştirmek ve sermaye kontrolü olan para politikası enflasyonun %20 lerde olan ülkemizde bir anda faiz NAS’tır deyimi ile ortalık toz dumana karıştı. Faizi NAS olarak yorumlamak ekonominin geldiği durumu gizleyip çoğunluğu Müslüman olan halk yığınları üzerine illüzyon etkisi yaratılmak istendi. Gerçekte ise kamu geçmişte hesapsız ve verimsiz harcama yapmış, bununla beraber döviz ihtiyacı artmış, carı açık yükselmiş ve yurt dışından istediği kadar döviz borcu bulamamanın getirdiği sonuçtu. Bombanın İlk fitili Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın bir gece yarısı azledilmesi ile ateşlendi. O günlerde ülke sermaye kontrolünü hisseden yabancı yatırımcılarda ülkeden çıktığından içinde yabancı sıcak para neredeyse kalmamıştı. İçerde olan döviz ve altın ise halkın birikiminden başkası değildi. Bir anda ortaya atılan düşük politika faizi ile enflasyon ilk önce 30 lara sonrasında 90 lara (gerçeği tartışma konusu) kadar çıkarken parasının değerini enflasyon karşında korumak isteyen halkımız ile dışardan kaynak bulamayıp içerdeki birikimlerden para devşirmek isteyen hükümet arasında müthiş bir köşe kapmacaya dönüştü. Birikimi olan vatandaş ilk önce dövize hücum etti. Bu işi kurgulayanlar böyle olacağını biliyorlardı. Dövize olan talep kurları patlattı, döviz beklenenden daha fazla artınca dövizi düşürmek için Hazinenin döviz rezervleri ile kur soğutmak istendi. Kur aşırı artınca hammaddede dışa bağımlı olan ülkemizde enflasyon daha da fırladı. Hem enflasyonu düşürmek hem de kuru dengelemek isteyen hükümet Kur Korumalı Türk lirası (KKM) mevduatı çıkardı. Köşe kapmacada hükümete güvenmeyenlerin bir kısmı parasını borsaya, bir kısmı ise gayrimenkul ve araç almaya yöneldi. Bu sefer borsa açıklanamaz yükseliş ile geçen yılı rekor düzeyde artış ile kapattı. Konut, arsa, araç, traktör ihtiyaçtan çok yatırım aracına dönüştüğünden fiyatları uçtu. Dünyadaki konjonktüre paralel ülkemizde tarımsal ürün değerlendi. Üreticiler kazandığını hissetti. Kamu bankalarından düşük faizli kredi çekebilme ayrıcalığına sahip olanlar müthiş kar etti. Yaşam standardının düşmesini kimse istemediğinden üretici, imalatçı, ithalatçı velhasıl sabit gelirliler hariç herkes elindeki ne varsa (hizmet, mal) zam yaptı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi araya büyük bir deprem girdi. Ekonomi unutuldu. Güvenlik ve istikrar pompalandı. Seçime giden hükümet kaybetmemek için bol keseden emeklinin ve çalışanın maaşlarını yükselti. İllüzyonu başarı ile yürüten hükümet seçimi de kıl payı kazandı. Şimdi bunca hasarı onarma ve bedel ödeme zamanı ile yüz yüzeyiz.
Ortodoks modele (yüksek faiz, serbest kur) geçiş için Hazine ve Maliye Bakanlığına Mehmet Şimşek, Merkez Bankasının başına da Gaye Erkan hanımefendi atandı. Sanırım bu günlerde her ikisi de hasar tespiti yapıyor ve geminin büyük bir kaza yaşamadan limana götürme hesapları yapıyordur. Aksi takdirde faturanın onlara kesileceğini biliyorlardır. Şimdilerde politika faizi yüzde 9’ dan 15 e çıkartıldı. Döviz sürekli yükselişte ve nerde dengelenecek tam olarak kestirilemiyor. Her iki atamayı hem iç piyasa hem de dış piyasa bir miktar olumlu algıladı ama şüpheler dinmiyor. Ekonomi yönetimi yeteri miktarda ve uzun vadede dış borç döviz bulabilecek mi belirsizliğini koruyor. Heterodoks politika savunucuları yeni ekonomi yönetimine nerede ve ne zamana kadar müsamaha gösterecek bilinmiyor. BBDK nın başına eski Merkez Bankası Başkanı Heterodoks modelin ateşli savunucusu Şahap Kavcı’nın atamasının belirsizliği pekiştiriyor. Dokuz ay sonra yerel seçim var. Muktedirlerin kazanma hırsı ekonomi politikalarına ne kadar etkili olacak soru işareti olarak duruyor. Ekonomi dünyasında özetle bunları düşünüyor.
Bunlar konuşula dursun Tarım ve Gıda fiyatları nasıl durdurulacak hepimizin ortak sorunu olarak duruyor. Ekonomi yönetimi atamalarında nispeten hassas davranan hükümet; tarım ve gıda yönetimine maalesef aynı hassasiyeti göstermedi. Yine sektörden uzak bir Bakan ataması ile hayal kırıklığı yarattı. Bu atamanın nedeni sorduğum sektör temsilcileri değişik görüşler ortaya koydu. Sohbet sırasında aldığım en ilginç yanıt bir akademisyen hocamızdan geldi. “Gıda fiyatları ucuzlatmak hükümetin işine gelmiyor; gıda fiyatları ucuzlar ise toplumun birikimi artar. Toplumun bu dönemde birikimi artar ise diğer beklentileri (konut, araba vs) karşılanamaz. Ekonomi bu durumda iken gıda fiyatlarının ucuzlaması siyasetçilerin işine gelmez. Bu nedenle gıdada çözüm üreten irade tercih edilmiyor” Hocanın fikri tartışma konusu olsa da hiç bu açıdan düşünmemiştim doğrusu. Oysa ki Mehmet Şimşek ilk açıklamasında gıda enflasyonu ile mücadelenin öneminden bahsetmişti. Gıda fiyatları lafla indirilemeyeceğini geçmişte yaptıkları “gıda takip komiteleri” toplanarak dayatmacı çözümler ile çözülmedi. Hükümetin seçim dönemlerinde yaptığı soğan patates depolayanlara stokçu, marketleri istifçi/ fırsatçı muamelesi yapılarak düşürülemeyeceğini görmüş olmalarına rağmen gıda enflasyonu ile nasıl mücadele edecekler açıkçası kimse öngöremiyor.
Tarım ve Gıda ekosisteminde fiyatların makul seviyelerde tutulması bugünden yarına olacak şeyler olmadığını bizim kadar ekonomi yönetimi ve Tarım bakanlığı bürokratları çok iyi biliyor. Yılların getirdiği onca yapısal sorunlar çözüm beklerken gıda fiyatları konusunda hocanın söylediği tezi doğrulamaktan başka bir şey gelmiyor insanın aklına.
Yapmış olduğumuz bir araştırmada sadece döviz kurlarında oluşan %10 luk artış tarla içi maliyete %3,3 lük bir artışa neden olduğuydu. 2022 üretim yılın Haziran ayında dolar kuru 16,90 TL civarındaydı. 27 Haziran tarihinde 26, 06TL seviyesinde. Önümüzdeki bir yıllık süreçte dövizin nerede dengeleneceğini kimse bilmiyor. Şimdilik bir yıllık döviz kuru artışı %55 seviyesinde duruyor. Kur farkının sadece tarla içi üretim maliyetine yansıması %18,2 seviyene gelecek demektir. Geçen yıl Haziran ayı işçilik fiyatlarında bu yıla göre %100 ün üzerinde bir artış oluştu. Tarla içi maliyetlere işçilik ve yaşam gideri payları eklendiğinde geçen yıla oranla bu yıl tarla içi üretici maliyetleri ürünlere bağlı değişkenlik olsa da %40 ile %60 ilik bir artış oluşacak demektir. Bir de bu ürünlere Faiz, Tarsim ve tarla kira giderlerinde artış eklenecek. Tüketici noktasında lojistik maliyeler ve aracıların diğer maliyeleri eklendiğinde gıda fiyatları ekonomi yönetimince hedeflenen %35-40 enflasyonun çok çok üstünde oluşacağı şimdiden söylemek kahin olmayı gerektirmiyor.
Türk çiftçisini önümüzdeki dönem bekleyen büyük tehlike içerideki Ortodoks ekonomi politikalarının olumsuz yansımalarının yanında dışarıda her geçen gün azalan gıda fiyatları olacaktır. Tam seçim arifesinde buğday fiyatlarının açıklanamaması; seçimden sonra açıklanan buğday fiyatlarına hiçbir tacirin itibar etmemesi bunun en iyi göstergesi olarak durmaktadır. Dünya gıda fiyatları pandemi ve Rusya Ukrayna savaşı ile birlikte tarihi rekor seviyelerine çıkmıştı. Bunun nedeni üretim daralması değil; Ülkelerin gıda güvencesi algısında yaşanan kırılımdan dolayı geçmiş yıllarda yüksek stoklar ve talepler ile girmişlerdi. Birçok devletler bugün gıda stokları doygun durumdadır. Bu durum fiyatların çözülmesine neden oluyor. Dünya ürün piyasasına bakıldığında bu yıl oluşan rekolte ile beraber gıda fiyatları düşme trendinde olduğu net olarak görülüyor. Bu durum neredeyse bütün tarımsal emtia için geçerli. Ama ülkemizde maalesef tam tersi çalışıyor. Üretim maliyeleri hem dolar hem Türk lirası bazında artıyor; raflarda gıda fiyatları her geçen gün yükseliyor. İşte bu dönemlerde ekonomi yönetimlerinin gıda enflasyonu kontrolü için tercih ettiği model ithalat ile fiyat baskılama oluyor. Tarımsal emtia ithalatı Türk çiftçisinin her geçen gün daha fazla küçülmesine veya kan kaybetmesine neden olduğunu herkes biliyor. Herkesin bilmesi önemli bilmiyorum ama Tarım yönetiminin bilmemesi ya da bilse de önemsememesi karar vericilerin işine geliyor. Heterodoks ekonomide konjoktörün de getirdiği olanaklar ile bir miktar kazanan üreticiler Ortodoks ekonomide kaybedene dönüşecek gibi görünüyor. Üreticilerimizin ekseriyeti ekonomik olarak kazansa da kaybetse de son tercihte tarımsal politikalardan memnun gözüküyor. Bu durum sorunların algılanmamasına ve yıllar itibari ile birikmesine neden oluyor.