22.05.23

Teknoloji, Kaynakların Korunmasında Çiftçiyi Disipline Ediyor

Teknoloji, Kaynakların Korunmasında Çiftçiyi Disipline Ediyor

Dünya genelinde stratejik önemi gittikçe artan tarım ve gıda sektörü, gıda güvenliği, iklim değişikliği, kısıtlı kaynakların yönetilmesi, gıda kayıpları gibi önemli gündem maddeleriyle karşı karşıya. 2050 yılı itibariyle dünya nüfusunun 2,5 milyar artarak 10 milyara çıkacağı, gelir ve tüketim artışıyla birlikte beslenme tarzı değişiklikleri yaşanırken diğer yandan da dünyadaki tarım arazilerinin azalmakta olduğu düşünüldüğünde, sektörün etkin yönetilmesi ve bu noktada dijital teknolojilerin tarıma entegre edilmesi, hayati önem taşıyor.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özertan, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarımsal üretim yapanların yüzde 80’inin küçük aile işletmeleri olduğuna dikkat çekerken ‘Dünyada 600 milyona yakın çiftlik var ve bunların yüzde 80’ine yakını küçük aile işletmesi. Çok büyük kurumsal çiftlikler, üretimin sadece yüzde 20’sini oluşturuyor ve dünyanın her yerinde tarım bu şekilde şekilleniyor. Dolayısıyla katkının büyük kısmı, küçük aile işletmelerinden geliyor’ şeklinde konuştu.

TarımGündem olarak tarımda dijital dönüşümü odağımıza aldığımız Mayıs-Haziran sayımızda, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Özertan ile konuştuk. Özertan, tarımda teknoloji kullanımı, Boğaziçi Üniversitesi Yenilikçi Tarım ve Gıda İşletmeciliği Platformu (BOUN Tarım)’nun çalışmaları ve projeleri hakkında sorularımızı yanıtladı:

Dijital tarım hayatımıza ne zaman girdi?

Tarım ve gıda sektörlerinde çok uzun süredir farklı teknolojiler kullanılıyor. Bu yüzden tarımda teknoloji kullanımı aslında yeni bir durum değil. Ancak özellikle 2010 yılı itibariyle bu durum, hassas tarım başlığı altında hız kazandı. Bu dönemden itibaren de dijital tarım, tarım 4.0 gibi farklı isimlerle kullanıldı çünkü bitkisel üretim, hayvancılık ve hatta orman ürünleri gibi birçok kullanım alanı var.

Peki dijital tarım, hayatımızda neyi değiştirdi?

2010 yılına kadar çok daha makro ölçekte yapılan çiftçilik, tarımda dijitalleşme sayesinde mikro ölçeğe indirildi. Örnekle açıklamam gerekirse makro ölçekte var olan tarlanızın her yerinde, aynı ölçüde su, ilaç, gübre ve tohumu standart bir uygulamayla kullanırsınız. Ancak şimdi mikro ölçekte öncelikle bir tarama yapıyorsunuz. Bu taramayla tarlanızın hangi bölgesinde ne var ve ne kadar ölçüde neye ihtiyaç var öğrendikten sonra yine her bölgeye ihtiyacı kadar girdi uygulayabiliyorsunuz. Dolayısıyla standart bir uygulama yerine değişen oranlı uygulama denilen yöntemlerle daha mikro ölçekte uygulama yapıyorsunuz. Peki bu ne işimize yarayacak derseniz; öncelikle girdi maliyetlerinde tasarruf ediyorsunuz. İkinci olarak optimum dediğimiz, tam kararında yani ihtiyaç kadar ne eksik ne fazla girdi kullanmış oluyorsunuz. Biliyorsunuz bu girdilerin büyük çoğunluğu kimyasal; az kullanımda etkisini göremeyebilir çok kullanımda ise zararına maruz kalabilirsiniz. Çift yönlü etki söz konusu; girdi kullanımında edilen tasarruf ile maliyet düşüşü ve doğru kullanım ile verim artışı.

Dünyada, tarımda dijital teknolojilerin kullanımı ne durumda?

Dünyanın farklı farklı bölgelerinde dijital teknolojiler kullanılıyor. Ancak örneğin bir kısa mesajla hava durumunun gönderilmesi de bir teknoloji hatta çiftçinin böyle bir veriye, bilgiye sahip olmadığı durumlar karşılaştırıldığında, televizyon ya radyo da bir teknoloji. Demek istediğim çok basit teknolojiler bile çiftçinin hayatına dokunabiliyor. Ancak bu durum, çiftçinin kendine ait dronunun olması gibi çok daha komplike hale de gelebiliyor. Çiftçiler çok farklı profillere sahip olduğu için her birinin kendi bütçesine ve ihtiyacına yönelik teknolojiler değişkenlik gösteriyor. Dünyada Amerika kıtasının kuzeyinde ve güneyinde, Asya ve Avrupa’da hatta Afrika’da bile yenilikçi teknolojilerin yaygınlaşmaya başladığını görüyoruz. Yalnızca agritech dediğimiz tarım teknolojileri değil fintech dediğimiz finans teknolojileri de, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızla yaygınlaşıyor. Finans-tarım kesişimi örneği olarak tarımsal sigortaları söyleyebilirim. Afrika’da çiftçiler, kötü bir hava olayına maruz kaldıklarında cep telefonlarından bir kısa mesaj göndererek, bölgesini ve uğradığı hava olayını bildiriyor. Sigorta şirketi bölgeyi ve çiftçinin beyanını kontrol ettikten sonra doğruluğuna karar verirse çiftçiye tazminat ödüyor. Rutinde exper gelecek v.s. İşte bu da bir teknoloji.

Eğitim seviyesi diğer sektörlere göre çok düşük olan bir kesimle karşı karşıyayız. Bu noktada teknoloji ve çiftçi ilişkisi nasıl şekilleniyor?

Somut uygulamalara bakacak olursak bu noktada çiftçi profili, kritik hale geliyor. Dünyada 600 milyona yakın çiftlik var ve bunların yüzde 80’ine yakını küçük aile işletmesi. Çok büyük kurumsal çiftlikler, üretimin sadece yüzde 20’sini oluşturuyor ve dünyanın her yerinde tarım bu şekilde şekilleniyor. Dolayısıyla katkının büyük kısmı, küçük aile işletmelerinden geliyor. Kendileri küçük olduğu için çeşitli eksiklikleri var tabii. Öncelikle bu çiftçilerin teknoloji okur yazarlığı var mı yani teknolojinin ne olduğunu ve kendisine nasıl fayda sağlayacağını anlayabiliyor mu? Bu çok iyi aktarılması gereken bir konu. Tarımda yayımdan konuşuyoruz hep; üniversite ya da sahada elde edilen bilginin çiftçiye aktarılması çok kritik. Çiftçiye bu donanımın kazandırılması ve ikna edilmesi lazım.

Türkiye’deki çiftçi profilini ve teknoloji ile olan ilişkisini değerlendirecek olursanız neler söyleyebilirsiniz?

Malumunuz özellikle Türkiye’de, dünyada olduğu gibi yaşlanmakta olan bir çiftçi profili var ve bizim ülkemizde de küçük aile çiftçiliği yaygın. Eğitim seviyeleri düşük, ortalamada ilkokul mezunu bir çiftçi kesiminden bahsediyoruz. Maalesef finans ve teknoloji okur yazarlıkları çok düşük. Bu noktada birkaç önemli kriter var. Çiftçi bazı teknolojileri anlayabilir, takip edip uygulamak isteyebilirken bazı teknolojilere de ihtiyacı olmayabilir ya da çok karmaşık geldiği için mesafeli durabilir. Resmin bir tarafı buyken diğer tarafı da maliyet. Çiftçiyi ikna etmek işin bir parçası; neye ihtiyacı olduğunu saptadıktan sonra ihtiyacına karşılık gelecek maliyetin ne olduğunu çıkartmak ve olabildiğince de bu maliyetleri en aza indirmek lazım. Çünkü adı üzerinde küçük aile işletmesi ve günümüz şartlarında zar zor hayatta kalmaya çalışırken, bu teknolojilere yüksek paralar yatırması veya sahip olması zor. Bu noktada kamu ya da özel sektörün desteği çok önemli.

İşletme ölçeği büyüdükçe tablo nasıl değişiyor?

İşletme ölçeği biraz daha büyüdüğü ve daha kurumsal hale gelmeye başladığı zaman resim biraz değişiyor. Türkiye’de sayıları az olsa da bu işi çok ileri seviyede, kurumsal olarak yapan çiftlikler de var. Avrupa ya da dünya seviyesinde teknoloji kullanan bu çiftlikler, iki noktayı birleştirmiş durumdalar. Teknoloji farkındalığı ve okur yazarlığına sahipken aynı zamanda finansal güçleri de var. Yalnızca bitkisel üretim ya da hayvancılık açısından düşünmeyin örneğin bütün veterinerlik hizmetini kayıt altında tutan, bu sayede büyük verinin oluştuğu ve bu verinin işlenerek üretime yansıdığı ölçekte işletmeler ülkemizde de mevcut.

Daha tarım 4.0 yeni sindiriliyorken tarım 5.0’ın konuşulması sizce ne kadar gerçekçi?

Türkiye’de 2,5 milyon işletme var. Ülkemizdeki mevcut arazi yapısı ise çok parçalı. Bu işletmeler ortalamada 60-65 dönüm civarında bir araziyi işliyorlar ve bu araziler 9-10 parçalı. Böyle küçük ve parçalı bir yapı içerisinde tarım 4.0 ya da 5.0’ı konuşmak, Türkiye geneli için çok gerçekçi değil. Ancak dediğim gibi her işletmenin komplike teknolojilere de ihtiyacı yok. Aslında ufak dokunuşlarla da iyileştirmeler söz konusu. Sonuç olarak Türkiye’deki işletmelerin çoğunluğunun tarım 4.0 ya da 5.0 için uygun olduğunu düşünmüyorum. Bu konu kooperatifleşme ile çözülebilir ancak maalesef kooperatifleşme konusu da Türkiye’nin kanayan yaralarından biri.

Bu hiçbir zaman adapte olunamayacağı anlamına gelmiyor değil mi?

Hayır, tabii ki bu hiçbir zaman adapte olunamayacağı anlamına gelmiyor. Ben profil bakımından Türkiye’deki tarım işletmelerinin önemli bir çoğunluğunun buna henüz hazır olmadığını düşünüyorum. Bu demek değildir ki gelecek yıllarda görmeyeceğiz tam tersine görmeye başlıyoruz aslında. Geçmiş yıllarda konuşmalarda Avrupa, Amerika ya da Afrika’daki pilot projelerden bahsedilirdi. Artık o pilot projeler hayata geçti ve Türkiye’de de benzerleri var. 2017-18 yıllarında tarım teknolojilerinde, birkaç büyük start-up ve birkaç büyük tarım işletmesi bunlarla ilgileniyor derken artık ilginin ve start-up sayısının arttığını görüyoruz. Diğer yandan özel sektör firmalarının çok farklı projelerle, çiftçiyle ortak projeler yürüttüğünü de biliyoruz. Kamu tarafında da yeni teknoloji projeleri hem artıyor hem de hızlanıyor. Beşer senelik periyotlarda değerlendirecek olursak geçmiş beş seneye göre bu beş senenin daha iyi olduğu bir gerçek. Takip eden senelerde de hem uygulama hem de çiftçi ihtiyacına yönelik iyileştirmelerin sayısının artacağını düşünüyorum.

Tarım 4.0 ile 5.0 arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?

Aslında endüstrinin çeşitli kademeleri ile bu işin ilerlediği bir dünyada endüstri 4.0’a baktığınız zaman özellikle nesnelerin interneti ile 4.0 noktasına gelindiğini görüyoruz yani birbiriyle konuşan cihazlar dünyasından bahsediyorum. Örneğin uydu görüntüleri alıyorsunuz ve bu görüntüler sayesinde tarlanızdaki sensörlerle tarlanızı suluyor ya da gübreliyorsunuz. Tarım 4.0’ın sağladığı dijitalleşme, nesneleri bağlantılandırma, büyük veriyi toplama, analiz ederek bilgiye dönüştürme ve bu bilgiyi akıllı tarım araçlarına yollayarak üretimde uygulanmasını sağlama gibi özelliklerle, süreçteki kaynak kayıplarını minimize ederek tarımsal verimlilik artışına ve sürdürülebilirliğe önemli katkılar sağlıyor. Günümüzde farklı sektörlerde gördüğümüz gibi otonom cihazların olduğu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Tarımdan örnek verecek olursam otomatik dümenlemeye sahip traktörleri söyleyebilirim. Çiftçinin arka plana çekildiği, çok fazla fiziksel ya da zihinsel müdahalesinin olmadığı, karar verme tarafında da çok fazla yorumunun olmayacağı ya da hiç yorum yapmayacağı bir dünyaya evriliyoruz. İşte tarım 5.0 kısmen bunu sağlıyor. Bugüne kadar çiftçinin fiziksel olarak yapabileceği her şey artık cihazlar ve makineler vasıtasıyla yapılıyor.

5.0 işleri çok kolaylaştıracak diyebilir miyiz?

Bu çok sağlıklı bir uygulama çünkü çiftçinin bütün bu verileri zihninde işleyerek tarlaya yansıtması çok zor. Belki çok küçük ölçekte tarla, bağ ya da bahçede mümkün olabilir ancak ölçekler büyümeye başladığında bunu takip etmek mümkün değil. On beş hayvanı takip edebilirsiniz ama bin adet hayvanı nasıl takip edeceksiniz gibi düşünebilirsiniz. Tarlada da belki altmış dönümü fiziksel olarak takip edebilirsiniz ama 200-300 dönümü takip etmeniz mümkün değil. Bu yüzden verinin toplanması, işlenmesi ve çiftçiye karar mekanizması olarak döndürülmesi yani 5.0’a doğru ilerleyiş gelecek vadediyor. Ancak teknoloji bir araç ve en pahalı teknolojileri getirsek de Türkiye bir anda çağ atlamayacak. Türkiye’de sıkıntı yaşanan 2 temel nokta var; birincisi veri toplama, ikincisi ise planlama. Bir anda teknoloji 5.0 ya da 6.0 gerçek olmayacak ama hepsinde teknoloji sayesinde aşamalar halinde iyileşme kaydedilecek.

Tarımın dijitalleşmesinin sosyal boyutunu değerlendirebilir misiniz?

Türkiye’de tarımın kanayan iki yarası var. Bir tanesi yaşlanmakta olan çiftçi nüfusu, diğeri ise gençlerin tarıma ilgi duymaması. Çiftçilik çok meşakkatli bir meslek. Bu noktada teknoloji yardımıyla bu zor taraflar iyileştirilerek ya da azaltılarak, gençlerin sektöre yönelmesi sağlanabilir. Diğer taraftan her sektörün gündeminde olduğu gibi tarımın da gündeminde sürdürülebilirlik var. Kaynakların verimli kullanılması noktasında toprak, su ve hava kritik öneme sahip. Dolayısıyla teknoloji, doğal kaynakların daha etkin ve verimli kullanılması konusunda çiftçiyi disipline eden bir araç olarak da değerlendirilmeli. Bir başka nokta ise 85 milyon insanı, sağlıklı ve yeterli gıda ile beslemeniz gerekiyor. Bu noktada da teknoloji, bir garantör olarak devreye giriyor.

Biraz da BOUN Tarım’ı sizinle tanıyabilir miyiz?

BOUN Tarım, 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulmuş, tarım ve gıda sektörleri özelinde faaliyet gösteren bir birim. Bildiğiniz gibi Boğaziçi Üniversitesi’nde bir ziraat ya da veterinerlik fakültesi bulunmuyor. Bu noktada bizim yaptığımız iş de üretim tarafında ne kadar girdi kullanılmalı ya da ürün ne zaman ekilmeli noktasından uzak aslında. Temel olarak yaptığımız, bu işin ekonomisi, işletmesi, politikası ve uzun değer zinciri boyunca özellikle teknoloji aracılığıyla ne tür iyileştirmeler yapılacağı yönünde. Çünkü işin bir tarla-çiftlik boyutu var ama bu aşamadan sonra da ürünün işlenmesi, nakliyesi, finansmanı, atık yönetimi, perakendesi gibi farklı boyutları da var. Biz daha çok bu bölümlere yönelik çalışıyoruz. Nihayetinde işin sosyal ve ekonomik boyutu ile aynı zamanda özellikle planlama tarafı ve mühendislik boyutlarını da çalışıyor durumdayız.

Özetleyecek olursak BOUN Tarım olarak birkaç iş yapıyoruz. Bunlardan bir tanesi modelleme; gelen projeler vasıtasıyla bölgelerin ya da sektörün genel modellemesini yapıyoruz. Bunun içerisinde de işin ekonomisi, finansmanı ve işletmeciliği var. Mühendislik tarafına dair de verinin alınması ve işlenmesi gibi işler yapıyoruz. Değer zincirinin bütünün modellenmesine yönelik işler de yapıyoruz yani farklı paydaşların, değer zinciri boyunca nasıl birbirine entegre olduğunu, nasıl birlikte iş birliği yapabileceğine dair çalışmalar da yapabiliyoruz.

BOUN Tarım olarak iş birlikleriniz ve yürüttüğünüz projelere örnek verebilir misiniz?

Tarım ve gıda nasıl daha verimli hale getirilebilir, gerek teknoloji kullanarak gerek farklı yenilikçi uygulamalarla sektör nasıl daha iyileştirilebilir, buna dair çeşitli çalışmalarımız var. Tarımın finansmanı konusunda çeşitli finans firmaları ile yaptığımız çalışmalar mevcut. Şu anda bir Avrupa Birliği Kooperatif Projesi üzerinde çalışıyoruz. Genel olarak kooperatifçilikte, kooperatifin yönetimi kısmında ne tür iyileştirmeler yapılabileceğini araştırıyoruz. Tarlada olan biten değil tarladan sonra o kooperatifin nasıl daha iyi yönetilebileceğine dair, yöneticinin donanımı konusunda yaptığımız çalışmalar var. Projede İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Türkiye yer alıyor. Türkiye ayağını da TUBİTAK desteği ile Boğaziçi Üniversitesi’nde biz yürütüyoruz. Bunun dışında organik tarım üzerine çok farklı örgütlerle birlikte yürüttüğümüz çalışmalar var. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP ile yoğun çalışmalarımız oldu. Perakende kısmında da Gıda Perakendecileri Derneği ile bir çalışmamız var ancak çok yeni bir proje. Bu da farklı bir modelleme çünkü sivil toplum örgütü akademi iş birliğine örnek bir çalışma. İşin perakende tarafında ne tür iyileştirmeler yapılabilir konusunda henüz çalışmalarımız devam ediyor.

Harran Üniversitesi ile birlikte yürüttüğünüz Dijital Pamuk Projesi hakkında detaylı bilgi verir misiniz?

Yine GAP Bölge Kalkınma İdaresi ile dijital pamuk projesi iş birliğimiz oldu. Bu proje hem kamu hem özel sektör hem de akademi tarafını bir araya getirmesi yönüyle, Türkiye’de bir ilkti. Boğaziçi ve Harran Üniversitesi ortaklığında, GAP Bölge Kalkınma İdaresi ile birlikte, Harran Ovası’nda 10 dönümlük bir pamuk tarlasında, nesnelerin interneti vasıtasıyla tarla sensörleri, damla sulama, iklim istasyonu gibi her tür teknolojik uygulama ile pamuk üretimi nasıl iyileştirilebilir konusunda çalıştık. Harran Üniversitesi hocaları saha çalışması biz de projenin koordinasyonu tarafında yer aldık. Her zaman sağlıklı bir model olduğunu vurguladığımız kamu, özel sektör ve akademi iş birliğinin güzel bir örneği oldu çünkü herkes kendi donanımını ve bilgi birikimini getirdi.

Proje 2019 yılında başladı ve 1 sezon sürdü. Projenin ekonomi ve ekoloji olmak üzere iki önemli ayağı söz konusu. Biz ilk ayakta teknolojiyi kullanarak doğru uygulamaların ne olduğunu belirledik. Harran bölgesi pamuk üretiminin yüzde 60’ına ev sahipliği yapan önemli bir bölgemiz. Ancak bölgede su ve kimyasal kullanımında çeşitli hatalar olduğunu biliyorduk. Bu noktada doğru tarımsal girdi miktarları önem kazanıyor. Bu doğru girdilerin belirlenmesinde de teknoloji rol oynuyor. Projenin ikinci ayağı olan ekoloji boyutunda da sürdürülebilirliğin yanı sıra projenin ne kadar çevre dostu olduğu önemli bir kriter. Ekolojik açıdan bakıldığında hem bizler hem de çiftçiler için kaynak verimliliği kavramı önem kazanıyor. Biz projede bu boyutları analiz ederken ciddi bir dokümantasyon çalışması da yaptık.