
Antalya, sahip olduğu 342 bin dekarlık örtü altı alan ile Türkiye örtü altı varlığının %40’ını oluşturuyor. Üretim miktarının ise %50’sine sahip. İl nüfusunun yaklaşık %30’u doğrudan veya dolaylı olarak tarım sektörüne çalışıyor. Türkiye’de örtü altında üretilen yaş sebzenin yarısını tek başına üreten Antalya; domatesin %62’sini, biberin %60’ını, hıyarın %40’ını, patlıcanın %56’sını, fasulyenin %63’ünü, kabağın %37’sini ve marulun %28’ini üretiyor. Kentte 8,5 milyon ton üzerinde yaklaşık 16 milyar TL değerinde bitkisel üretim yapılıyor. Türkiye genelinde bitkisel üretimde 1.sırada olan kent, tarımsal üretim değerinde ise yaklaşık 20 milyar TL ile ikinci sırada. 2021 yılında toplam ihracatı 1 milyar 865 milyon dolar olan kentte, tarımın payı ise %56.
Antalya Ticaret Borsası’nın, geçmişten günümüze kadar olan süreçte hep çevresel değerleri de gözeterek çalıştığını ve aldıkları bayrağı daha yükseğe taşımak için elinden geleni yaparak tarımın sesi olmaya gayret ettiklerini belirten Antalya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Tarım Gündem’e özel sorularımızı yanıtlayan Ali Çandır’ın, borsa ve faaliyetlerinin yanı sıra gündemi avantajlar, fırsatlar ve yapılması gerekenler çerçevesinde değerlendirdiği bu özel röportaj ile keyifli okumalar dileriz…
Antalya Ticaret Borsası olarak kuruluşunuz, faaliyetleriniz, projeleriniz ve hedeflerinizden bahseder misiniz?
Antalya Ticaret Borsası, 1920 yılında pamuk zahire borsası tanımıyla, Türkiye’nin üçüncü borsası olarak kurulmuş. Çeltikten, pamuğa ve buğdaya daha sonra da seracılığa evrilen bir tarih var burada. Antalya Ticaret Borsası olarak biz 5174 sayılı kanun gereği borsacılık işlemleri yapıyoruz. Bugün geldiğimiz noktada aslında Antalya’da tarıma sahip çıkmaya çalışıyoruz. Hatta daha doğrusu tarım alanlarına, çevreye, havaya ve suya sahip çıkmaya çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki biz ne üretirsek üretelim, bu tabiat ve ekosistem bozulduğu sürece geliştirme şansımız yok. Bu amaçla Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik ve 2012 yılında bütün tarım camiasını tek çatı altında toplayarak Antalya Tarım Konseyi’ni kurduk. Birçok şehirden örnek alınan bu kuruluş ile amacımız Antalya’nın tarımını değerlendirmek, eksiklerini gidermek ve taleplerini ilgili yerlere iletmek. Toplamda 70 kurumun yer aldığı Antalya Tarım Konseyi, etki alanı bakımından ise potansiyel olarak 350 bin kişiye ulaşıyor.
Son iki yılda Borsa ve Antalya Tarım Konseyi olarak sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde iklim değişikliğine odaklandık. Alanında uzman konukların katılımıyla birçok etkinlik düzenledik ve düzenlemeye de devam edeceğiz. Çünkü içerisinde bulunduğumuz dönem ve gelecekteki en önemli tarımsal sorunuzun iklim değişikliği olacağı görüşündeyiz. Bu nedenle önümüzdeki dönemde üretimimizi ve ticaretimizi yalnızca kuraklığa göre değil son yıllarda kentimizde sıkça görülen sel ve hortum gibi afetleri göz önünde bulundurarak planlamalıyız. Diğer taraftan tarımsal ihracatımızda %50’nin üzerinde paya sahip Avrupa Birliği’nin önemsediği, bizim de üzerinde ciddi bir biçimde çalışmamız gereken ve AB’ye ihracat yapan diğer ülkelere göre büyük avantaja sahip olacağımız, ihracatımızı daha fazla artırma potansiyeli sunan “Yeşil Mutabakat” konusunda hazırlıklı olmalıyız. Bu amaçla tarım sektöründe hizmet veren üyelerimiz ve tüm üreticilerimiz için farkındalık oluşturmak amacıyla karbon salınımı hesaplama yazılımı gerçekleştirdik. Sürdürülebilirlik ilkemiz çerçevesinde hazırladığımız ve ülkemizdeki ilk uygulama örneği olan “Tarımsal Karbon Ayak İzi Hesaplama” bölümünden şirketler emisyon durumunu ölçebiliyor, etkinliklerimizi takip edebiliyor, bilgi, eğitim ve detaylı sera gazı envanter raporunun hazırlanması için Borsamızla iletişim kurabiliyorlar.
Yine Borsa olarak Anadolu’da yok olmaya yüz tutmuş yöresel ürünlerin; üretimi, tanıtımı ve uluslararası pazarlara açılması gibi amaçlarla 13 yıl önce sosyal sorumluluk çalışması olarak Yöresel Ürünler Projesi’ni başlattık. Bu projenin de bir etabı olan TOBB’un da desteğiyle Yöresel Ürünler Fuarı’nı (YÖREX) 2010 yılından beri düzenliyoruz. YÖREX, coğrafi işarette farkındalığı artıran önemli bir çalışma oldu. Bize gücümüzü gösterdi. Yöresel ürünlerin çoğunluğunu tarım ürünleri oluşturduğu için sağlıklı gıdaya ulaşmak isteyen insanların bu ürünlere talebi de arttı. Talepteki bu artış yöresel ürünlere ve özellikle de coğrafi işaretli ürünlere olan ilgiyi artırdı. Çok sayıda yöresel ürün satışı yapılan sanal market açıldı. Gururla belirtmek isterim ki, YÖREX’e katılan özellikle kadın kooperatifleri, tüketiciye ulaşmak için kendi web sitelerini kurup e-ticaret yapmaya başladı. YÖREX başladığında 109 olan coğrafi işaretli ürün sayısı 1228’e çıktı ve 685 de başvurusu yapılmış coğrafi işaret bekleyen ürün var.
Bir diğer projemiz olan Zeytinpark A.Ş.’yi kurarak vakıf çiftliğinin imara kurban edilmemesi ve tarımsal faaliyetlerine devam edebilmesi için kentimize nefes olmaya gayret ediyoruz. Çeşitli etkinlikler yapıyoruz. Ülkemizde kent merkezi içerisinde bulunan en büyük alan olan 2630 dönümlük Zeytinpark’a 13 yıldır sahip çıkıyoruz. İmara açılmasın, içerisinde bulundurduğu 25.000 ağaç, onlarca endemik türdeki bitki ve hayvan çeşitliliği yani biyo çeşitliliğimizi kaybetmemek için koruyoruz. Coğrafi işaretle tescil ettirdiğimiz, kalitesi tüm dünya tarafından bilinen Antalya Tavşan Yüreği Zeytini’ne sahip çıkmak için koruyoruz.
Örtü altı sebze üretimi ve meyve üretimi kentimiz ekonomisi için olduğu kadar ülkemiz ekonomisinde de önemli bir konuma sahip. Doğal olarak tarım ve işlenmemiş gıda ürünlerinin miktar ve fiyat hareketliliği bakımından belirleyici bir özelliğimiz bulunmakta. Gerek belirli standartları sağlaması gerek kayıt altında bulunması dolayısıyla hal sistemi, yaş meyve ve sebze ticaretinde önemli bir merkez. Antalya Büyükşehir Belediyemiz ile yapmış olduğumuz protokol gereği hal sistemimizdeki yaş meyve ve sebze ürünleri için miktar ve fiyat endeksleri hesaplıyoruz. Bu çalışmamızın sonuçlarını 2 yıldır her ayın ikisinde kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Pandemi sürecini global ve ulusal ölçekte değerlendirir misiniz? Antalya Ticaret Borsası olarak siz bu süreci nasıl geçirdiniz?
ATB olarak uzun yıllardır tarımın stratejik sektör olduğunu söyledik ve bunu özellikle karar vericilere iletmek için çok çaba harcadık. Bizim yıllardır gösterdiğimiz çabayı, tarımın stratejik sektör olduğu gerçeğini bir pandemi gelerek tepeden tırnağa herkese öğretti. Müthiş bir tüketim çılgınlığı yaşanıyorken pandemi bize dedi ki, ‘ Ey insanoğlu, aklını başına al. Tarım olmadıktan sonra dünyanın en iyi telefonunu ya da arabasını da üretsen yaşama hakkın yok.’ Dolayısıyla herkes gıdaya, suya ve havaya sahip çıkması gerektiğini öğrendi. Artık dünyada tüketim alışkanlıklarının ve yaşam şekillerinin değişeceği açık. Eskiden su ve enerjiyi milli güvenlik unsurları olarak sıralarken artık buna gıdayı da ekliyoruz.
Türkiye olarak ise tarımı ihmal ettik ve yıllardır söylüyorum, maalesef itibarsızlaştırdık. Bu yüzden kırsalda yaşayan insan sayımız çok azaldı. Pandemi ile birlikte yeniden kırsala yöneliş başladı. Ama diğer taraftan maalesef dünyadaki ekonomik gelişmeler ve bizim kendimize özgü ekonomik sorunlarımız nedeniyle, insanlar üretimden uzaklaşmaya başladı. Bu insanları destekleyerek üretimde tutmak zorundayız. Eskiden çocukluğumuzda, kırsaldaki büyükler ürettiklerini göndererek şehirdeki çocuklarını beslerlerdi ve onların ayakta kalmasını sağlarlardı. Artık kırsalda neredeyse kimse kalmadı. Bu yüzden tarımda artık bir devrime ihtiyacımız var çünkü aynı şeyler yapılarak farklı sonuç alınamaz. Pandemi ile birlikte herkes bu konuda hem fikir hale geldi ve tarımın, bizim için vazgeçilmez olduğunu anladı. Bu noktada biz, doğru işleri doğru zamanda yaparsak kısa sürede kalkınma ve zenginleşmeyi yakalarız. Burada karar vericilerin konuya doğru yaklaşımları çok önemli. Özellikle hızla artan kentleşme, tarım topraklarımızı azalttı, bu yüzden özellikle son yıllarda önemli ölçüde tarım toprağı kaybettik. Bir şekilde kırsalı ayakta tutmak zorundayız. Bunu da tarımda yeniden yapılanma ile sağlayabiliriz.
Antalya tarımı ise pandemide çok önemli bir sınav verdi. Bütün üreticilerimiz, kamu kurumlarımız, şirketler ve çalışanlar tam bir seferberlik halinde çalışmalarına devam etti. Yerel yöneticilerin de çabasıyla Antalya, yalnızca ülkemizde değil dünyanın birçok noktasına ürettiklerini göndererek zorlu dönemin atlatılmasına katkıda bulundu. Borsa olarak biz de hiç durmadık ve bütün toplantılarımızı online olarak gerçekleştirmeye devam ettik. Tarım Müdürlüğü ile yaptığımız protokol gereği, zeytin ve çilek yetiştiriciliğinden peynir ve ekmek yapımına kadar ulusal ve uluslararası online çalıştaylar düzenledik, hatta bunların bazılarını kitap haline getirdik. Online buluşmalarla 1 milyondan fazla insana ulaştık.
Konsey olarak da biliyoruz ki Antalya, Türkiye tarımının önünde bir performans sergiliyor. Ayrıca Growtech Fuarı’nın katkıları ile de dünyanın birçok yerinden üreticiyi ağırlayarak tarımsal merkez haline geldi. Ancak bugün geldiğimiz noktada, plansızca verilen teşvikler nedeniyle buradaki örtü altı üretim avantajı erozyona uğruyor. Dolayısıyla bizim yeni bir sayfa açarak buradaki üretim seviyesini ve modelini başka bir yere taşımamız gerekiyor. Yoksa Konya’da domates üretilirken Antalya’da da domates üretimine devam edersek rekabet şansımız kalmayacak. Bu yüzden hedefimiz ham madde ve yarı ham madde üretimiyle üreticilere tedarik sağlar hale gelmek çünkü o zaman katma değeri artırabiliriz. Bu anlamda çok önemli fide, yerli tohum ve üretim materyali geliştiren firmalara sahibiz. Gelecek yıl, cumhuriyetin 100. yılı ile birlikte Antalya tarımını da başka bir noktaya getirmeyi istiyoruz.
Bir tarafımızda savaş diğer tarafımızda enerji krizi ve kuraklık. Bugünkü mevcut durumu sizden dinleyebilir miyiz?
Bugünkü mevcut durumu konuşacak olursak çok ilginç bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Gerek dünyadaki sağlık gerekse siyasi gelişmeler, doğru bildiğimiz her şeyi yerle yeksan etti. Şu anda dünya enerji kriziyle boğuşuyor; bizim hedef pazarımız olan Avrupa’da neredeyse %40 civarında üreticinin üretimden vazgeçtiğini duyuyoruz. Yine bir makalede okudum, Hollanda’daki üreticilerin %10’unun iflas edeceği yönünde yaklaşımlar var. Bu konuyu yaptığımız yeşil mutabakat toplantılarında da çok önceden dile getirerek, durumun lehimize olabileceğini ve değerlendirmemiz gerektiğini defalarca söyledim. Çünkü biz Ege ve Akdeniz gibi önemli iki iklim kuşağına sahibiz. Bu avantajla Avrupa’ya göre çok daha düşük maliyetle üretim yapabiliyoruz. Bu konuda önce bir ürün talep artışı beklentimiz var ki bu yüzden piyasada domatesi kışın 50 liraya yiyeceğiz haberleri dolaşıyor çünkü talepler gelmeye başladı. Sonrasında ise yurt dışından ülkemize yatırım talebi bekliyoruz. Eğer devletimiz bu konuyla ilgili doğru pozisyon alabilirse, tamamen yabancı değil yerli sermaye ile ortak organize edebilirse Avrupa’daki üreticilerin, Türkiye’de özellikle Ege ve Akdeniz sahil bölgesinde üretim yapabileceklerini düşünüyoruz. Bu gibi talepler var ve bu süreci çok iyi programlamamız gerekiyor. Bu sayede ülkemize hem sermaye hem de üretim bilgisi akışı sağlayarak, ürettiklerimizin birçoğunu da ihraç etme avantajı yakalarız.
Diğer taraftan Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği avantaj ve sıkıntılar söz konusu. Sıkıntılar, tabii ki insanlık için güzel bir durum değil ve bir an önce bitmesini temenni ederim. Ancak Rusya’ya uygulanan kotalardan dolayı bizim bölgeye ihracatımız kolaylaştı. Eskiden olan birçok sınırlama kaldırıldı. Bu dönemi iyi değerlendirmeliyiz ama günü birlik hamlelerle bu işi kotaramayız. Bizim gidişatı ön görerek çok sağlıklı yapılanma modeline geçmemiz gerekiyor. Tabii birtakım kaygılarımız da yok değil. Geçtiğimiz günlerde yapılan salça ve kurutulmuş domatesle ilgili açıklamalar yüzünden üreticilerimizin çoğu, acaba kışın domates ihracatına sınırlama gelir mi diye endişeleniyor. Bu noktada Antalya ile ilgili yanlış anlaşılan bir durum var. Antalya üreticisi, ihracat için üretim yapıyor ve ihracattan kalan ürününü yurt içinde satıyor. Eğer fiyat istikrarı için ihracat durdurulursa Antalya’da üretici, üretimden vazgeçer çünkü iç piyasa fiyatları onları kurtarmaz. Zaten güç durumdaki insanların böyle bir durumda ayakta kalma şansları yok. Bu yüzden bu konu asla göz ardı edilmemeli.
Peki sizce tarımın gelişmesi için neler yapılmalı?
Tarım stratejik sektördür dediğimizde yıllardan beri yapılması gerekenleri şu şekilde sıralıyoruz. İlk yapılması gereken şey tarım envanterinin çıkarılması. Şu anda maalesef hangi tarımı konuştuğumuza dair bir bilgimiz yok. Yalnızca olsa olsa yöntemi ile hesaplanmış miktarlar konuşuluyor. Hem tarımsal üretim kapasitemiz hem de tarımsal alt yapımızın envanterinin acilen çıkarılması ve buna göre planlama yapılması gerekiyor. Biz borsa olarak bazı rakamları araştırdığımızda söylenen rakamla yapılan ticaretin arasında farklılıklar olduğunu görüyoruz.
İkinci adım olarak ihtiyaçlara göre hareket etmemiz lazım. Şu anda verilen çeşitli destek ve teşviklerin gerçekten ihtiyaca uygun planlanarak verilmesi gerekiyor. Biz ise ‘mış’ gibi yapıyoruz maalesef. Neyi ayakta tutmamız ve desteklememiz gerektiğini bilerek hareket etmeliyiz. Gelecekte hangi ürün bize daha fazla gelir getirecekse o ürünlere yönelip bu konuda gelişebiliriz dediklerimizi teşvik etmeliyiz. Bugün destek, teşvik hepsi birbirine karışmış durumda ancak bir an önce sağlıklı planlama yapmamız gerekiyor.
Tarımın geliştirilmesi için yapılabilecek en önemli başka bir şey ise tarım sektörüne özgü bir sosyal güvenlik sistemi. Özellikle mevcut enflasyonist ortamda bu hayati önem taşıyor. Devlet azımsanmayacak bir düzeyde sosyal yardım yapıyor ama bu yardımlar çalışmaya motive etmek yerine maalesef tembelliğe sevk eden yardımlar. Örneğin çocuk yardımı ya da çalışabilecek durumda olanlara verilen yeşil kart yardımı gibi. Bu insanların üretimden uzak kalmasına neden oluyor. Bu noktada bizim önerimiz, yapılan yardımların tarım sektöründe çalışacak ya da kırsalda yaşayacaklara yönelik yapılması ve bunların sigorta primi şeklinde verilmesi. Bu şekilde hem emeklerinin karşılığını almış hem de üretime katkı sağlamış olurlar. Yine bu sayede tarım sektöründe çalışan insanların gelecek kaygısını da ortadan kaldırmış olursunuz. Bu insanlar, bir sigortaları ve emeklilikleri olması için kırsaldan kente göç ediyorlar. Onları kırsalda tutmanın yolu da tarım sektörüne özel bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması. Diğer yapılması gerekenleri ise şu şekilde sıralayabilirim:
- Üretim ve ticarette ölçek büyütmenin zorluklarını dikkate alarak mutlaka toplu planlamayı, ortaklaşa rekabeti ve birlikte hareket etmeyi motive edecek destek ve teşvik politikaları geliştirmeliyiz. Tarımsal kooperatifleri yeniden düzenlemeliyiz.
- Sektörümüzün finansmana erişimdeki engellerini ortadan kaldıracak sektöre uygun yeni enstrümanlar geliştirmeliyiz.
- Tarımsal faaliyetlerle ilgili sigortalama sistemini kullanışlı hale getirmeliyiz.
- Tarımsal şirket yaygınlığı artırılmalı ve şirket büyüklüğü avantajlı hale getirilmeli.
- Tarımsal üretim ve ticaretin etkinliğini artırıcı ve zayiatı azaltıcı lojistik ve soğuk zincir yatırım projelerine stratejik öncelikli destekler verilmeli.
- Türk Hava Yolları ve özel hava yollarıyla yapılacak anlaşmalarla tarımsal ihracatta özel indirimli kargo fiyat tarifesi uygulamalı.
- Yaş sebze meyve ihracatında ölçek ekonomisi ve standardizasyon sorunu giderilmeli.
- Fiyat istikrarı adına anı kurtarıcı tarımsal ithalat yapma durumundan vazgeçilmeli.
- Tarımsal destek ödemeleri ekim/dikimlerden önce açıklanmalı ve zamanında ödenmeli.
- Tarım toprakları korunmalı, betona feda edilmemeli. Taş ve maden ocaklarının yaptığı tahribat engellenmeli.
- Sektörümüzün bir bütün olarak itibarını yükseltici etkinlikler motive edilmeli.