
Uzmanlar, su krizinin çözümünde rejeneratif tarım uygulamalarının hızlı bir çözüm olduğunu söylüyor.
Son yıllarda sık sık yaşanan ve uzun süren kuraklıklar ciddi su sıkıntısına yol açarken, tarımsal üretimi de tehdit ediyor. İklim değişikliği ve etkilerinde kilit rolü su krizi oynuyor.
Etkilenen ekosistemlerin onarılmasına kendini adamış uzmanlar, sürdürülebilir su yönetimi için çözümler bulmak ve aynı zamanda insanları ve kurumları bilinçlendirmek için hızla çalışıyor.
Kollektif farkındalık ve uygulamalar artmalı
Ulusal Araştırma Konseyi Biyoekonomi Enstitüsü’nde (IBE-CNR) fizikçi olan Massimiliano Pasqui, “Birçok yönüyle mevcut iklim krizinde en acil sorunlardan biri su bulunabilirliğidir. Genel olarak Akdeniz bölgesinde, sadece yaz aylarında değil, ilkbahar ve sonbaharda da kış sıcaklıklarında artış ve çok yüksek sıcaklıklar gözlemledik. Bu çerçevede, en fazla yağışın sonbahar ve kış aylarında olması gerekirken, yağışlarda da düşüş yaşanıyor” şeklinde açıklıyor.
IBE-CNR Kuraklık Gözlemevi, su kıtlığının tarımsal verimi ve kaliteyi olumsuz etkilediğini, toprak bozulmasını ve çölleşmeyi tetiklediğini, bitkilerin karbon tutma kapasitesini etkilediğini belirtiyor.
Pasqui, “Akdeniz’in birçok bölgesinde şiddetli kuraklık vakaları arttı. Bu durum, çiftçilerin çalışmalarını etkiliyor ve üretim maliyetleri ile piyasa eğilimleri üzerinde olumsuz etkilere yol açıyor’’ diyor ve ekliyor: ‘’Genel olarak, su krizinin büyük bir çevresel ve sosyal etkisi var. Bu nedenle, kolektif farkındalığı arttırmaya ve pratik açıdan uygun tarımsal uygulamaları hayata geçirmeye ihtiyaç var.”
Her vatandaşın bu hızlı değişimleri hayata geçirmede önemli bir rol oynayabileceği doğru olmakla birlikte, uzmanlar su krizini etkili bir şekilde çözmek için çok çeşitli eylemlerin kolektif olarak yapılması gerektiği konusunda genel olarak hemfikir.
Rejeneratif tarım, su kriziyle mücadelede hızlı bir çözüm olabilir
Kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşu Deafal, çiftçilere agroekoloji ve rejeneratif tarım uygulamaları konusunda öncülük ediyor.
Deafal Ziraat Mühendisi Matteo Mancini, “Küresel çapta su durumunun ciddiyeti göz önüne alındığında, tek bir çözüm yok, ancak toplum düzeyinde planlanması ve uygulanması gereken bir dizi önlem var” diyor.
Mancini açıklamalarına şu şekilde devam ediyor: “Akdeniz havzası, iklim değişikliğinin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri ve zeytin ağacı, bu bölgede en çok zarar gören ve potansiyel olarak en fazla risk altında olan türler arasında yer alıyor. Yağ üretimi söz konusu olduğunda, bu bitkinin yılda yaklaşık 350 ila 800 mm arasında yeterli miktarda suya ihtiyacı var. Akdeniz gibi yağış miktarı sınırlı bir bölgenin yıllık yağış miktarının 400 ila 800 mm arasında değişebileceğini, ancak daha fazla azalma riski bulunduğunu unutmayın. Bu nedenle, yağmur suyunun mümkün olduğunca toprakta tutulmasını sağlayacak çözümler geliştirmeliyiz. Toprak yenilenmesi, kısa vadede bunu başarmak için çok önemli olabilir.”
Toprağı yenilemek tüm topluma fayda sağlar
Yapılan araştırmalar, sağlıklı toprağın, iç içe geçmiş iklim ve su kriziyle mücadelede kilit öneme sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle, önde gelen uluslararası kuruluşlar, hükümetleri bu konuda harekete geçmeye çağırıyor.
Birleşmiş Milletler, bir metreküp toprağın 250 litreden fazla su depolayabileceğini tahmin ediyor ve okyanuslardan sonra toprağın en büyük aktif karbon deposu olduğunu belirtiyor. Ancak, insan faaliyetleri tarafından bozulmasaydı daha fazlasını yakalayıp depolayabilirdi. Bu nedenle, hızlı sonuç vermesi, ucuz olması, istihdam yaratması ve insanların gıda güvenliğini sağlamasını mümkün kılması nedeniyle restorasyonu hayati önem taşıyor.
Mancini, “Toprağı yenilemek sadece tarım sektörüne değil, tüm topluma fayda sağlar. Her çiftçi, gerçek bir tarımsal plan uygulayarak hemen bunu yapmaya başlayabilir” diyor.
Toprakta organik maddeyi arttırmanın farklı yolları var
Mancini, toprağın organik madde içeriğini artırarak organik verimliliğini artırmanın, rejeneratif bir projeye başlamanın temel adımı olduğuna inanıyor: “Organik madde, toprağın dışından gelen bitki ve hayvan bileşenlerinin bozunması sonucu ortaya çıkan üründür. Bunlara hayvan gübresi, anız ve bitki artıkları, zeytin yaprakları, dallar ve daha fazlası dahildir. Mikroorganizmalar bu maddeleri parçalayarak küçük bir kısmını humus adı verilen son derece değerli bir şeye dönüştürüyor. Literatür, bir kilogram humusun 20 litre su tutabileceğini, organik madde miktarında yüzde birlik bir artışın, bir hektarlık arazinin 300.000 litre daha fazla su tutması için yeterli olduğunu söylüyor.”
Toprakta organik maddeyi artırmanın birden fazla yolu olduğunu belirten Mancini, bunlardan birinin toprak işlemeyi en aza indirmek olduğunu öne sürüyor: “Toprak işleme karbonu okside ederek daha fazla toprak solunumuna yol açar. Solunum, topraktan atmosfere karbondioksit salımının doğal bir sürecidir. Ancak artan oksidasyon, daha fazla karbon kaybına ve dolayısıyla uzun vadede verim kaybına yol açar. Bir meyve bahçesinde toprak işlemeyi azaltmak, organik karbon içeriğinin korunmasına ve kademeli olarak arttırılmasına yardımcı olur.”
Mancini’ye göre organik maddeyi artırmanın bir diğer yolu da kendiliğinden yetişen bitkilerin yetiştirilmesi veya örtü bitkileri ekilmesi. Azot fiksasyonu için farklı türler ve familyalar kullanılabileceğini belirten Mancini, en yaygın olanlarının baklagiller olduğunu, zeytin ağacı ve buğdaygiller için en temel elementlerden biri olduğunu vurguluyor. En uygun türler seçildikten sonra, gerektiğinde diğer bitkilerle rotasyon halinde yetiştirilebileceğinin altını çiziyor.
Mancini, “En iyi sonuçları elde etmek için bu ürünlerin doğru şekilde yönetilmesi gerekiyor. Araştırmalar, birçok çiftçinin uyguladığı, örtü bitkilerini biçip toprağa bırakma yönteminin, bitki büyümesi sırasında biriken organik madde mineralize olup toprağa karışır karışmaz kaybolduğu için faydalı olmadığını ortaya koydu. Son on yılda Deafal ve diğer kuruluşlar, daha fazla nem ve karbon tutmaya yardımcı olan farklı bir tekniği teşvik etti. Bu teknik, örtü bitkilerini bir silindir kıvırıcıyla düzleştirerek yavaşça ölmelerini ve susuz kalmalarını sağlıyor ve doğal malç görevi görüyor” açıklamalarında bulunuyor.
Mancini, gübrelemenin dışarıdan parsele organik madde getirmenin bir başka yolu olduğunu da sözlerine ekliyor: “Geçmişte çiftçiler hayvan gübresi kullanıyordu ve bu hâlâ harika bir seçenek. Bugün, bol miktarda bulunan ve kendimiz üretebileceğimiz kompostu da kullanabiliyoruz.’’
Bir başka seçeneğin biyokömür olabileceğini belirten Mancini, “Son zamanlarda geliştirilen ürünler arasında biyokömür, toprağın yapısını iyileştiren çok kararlı bir karbon formu. Doğru kullanıldığında, tüm bu ürünler toprak sağlığını önemli ölçüde iyileştirmeye yardımcı olur” diye ekliyor.
Deafal ve CNR-IBE, IESS projesiyle zeytinliklerde yumurta tavuğu otlatmanın olumlu etkilerini değerlendiriyor.
Bahçede hem inek ve koyun gibi geviş getiren hayvanların hem de kümes hayvanlarının gübreleriyle toprak sağlığına önemli katkılarda bulunulabilir.