10.10.23

Orta Vadeli Ekonomik Program ve Zorunlu Ekim Yasası

6 Eylül 2023 Tarihi itibari ile hükümet 17. Orta Vadeli Ekonomik Programı (OVP) açıklandı.  Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışı ile yapılan sunumda önümüzdeki üç yıl içinde ekonomik programın hedefleri sunuldu. Politika faizleri beklenenden çok daha fazla artırarak ekonomide Nas dönemi bitti. Bazı çevrelere göre Ananas dönemine dönüldü. Programa göre, enflasyonun 2026’da tek haneye düşürülmesi hedefleniyor. Büyümenin 2026’da yüzde 5’e çıkarılması öngörülen programda kişi başı gelirin 14 bin 855 dolara çıkarılması planlanıyor. Kulağa hoş gelen 70 sayfalık raporun hedeflerin ne kadar gerçekleşeceği olduğu zaman gösterecektir. Önemli olan bu tür programlarda ekonomide güven oluşturucu verilerin varlığı ve belirsizlikleri nispeten ortadan kaldırabilecek midir? Programın içeriklerini takip eden reel sektör temsilcileri hükümetin önümüzdeki üç yıl içinde sektörel bazda politikalarını satır aralarından okuyup kendilerine yön bulabilecekler midir?

Orta Vadeli Ekonomik program açıklandıktan sonra ekonomi ve siyası çevrelerden olumlu olumsuz eleştiriler yapıldı.  Eleştirilerden en gerçekçi olanı orta vadeli programda döviz kurları yıldan yıla artar iken enflasyonun nasıl düşürüleceğidir. Özellikle ara mamul ve hammadde de dışa bağımlı olunan ülkemizde döviz fiyatları artarken enflasyonun beklendiği gibi düşmesi çok da mümkün gözükmediğidir. Diğer taraftan para politikalarında sıkılaşma (ucuz ve borç paraya erişim zorlaşırken) beklenirken aynı anda yatırım ve büyümenin artması, bununla beraber işsizliğin azaltılması ancak dış kaynaktan gelecek kalıcı yatırımlar ile mümkün olacaktır. Söz konusu rapora bağımsız bir göz ile bakıldığında orta vadeli ekonomik programın “Ekonomiyi de uçuruma yuvarlamadan moral motivasyon ile yerel seçime hazırlık programı” şeklinde algılanıyor.

Algılar bir tarafta dursun orta vadeli ekonomik programın tarım sektörüne yapmış olduğu atıflar sektörün geleceğini okumada ve kamunun bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir. Zira hükümet bu tür programlar açıklayarak önümüzdeki üç yıl içinde en çok hangi alanlara dokunacağını göstermesi bakımından kayda değer içerikler sunması beklenebilir. Orta vadeli ekonomik programın içinde tarım sekiz maddede ele alınmıştır. Bunların bazıları önceki programlarda ve kalkınma hedeflerinde tekrarlandığı için çok da bu yazının konusu yapılmayacaktır.

Yalnız OVP’nin 25.  maddesinde “Tarım arazilerinin korunması, amacı dışında kullanımının önüne geçilmesi ve etkin kullanımı için zorlayıcı ve özendirici düzenlemeler hayata geçirilerek ekilebilir ve sulanabilir alanlar artırılacaktır” yazılmasına rağmen madencilik başlığı altında çelişmektedir. Madencilik başlığı madde 40 da “Maden arama faaliyetleri mevzuatta kamu yararına faaliyet olarak tanımlanacak ve madenlerin işletilmesinin türlerine, niteliklerine ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre detaylı olarak ele alındığı yatırım güvencesini artıracak yeni bir temel düzenleme hazırlanacaktır” şeklinde yazmaktadır. Her türlü madencilik; Kamu yararına faaliyet olarak yasalaşması durumunda her tür ve nevideki tarım ve orman alanları veya meralar herhangi bir yasal engel olmadan madencilik alanına terk edilecek anlamına gelmektedir. Yani çakıl taşı elde etmek için orman veya birinci sınıf tarım arazileri talan edilebilecek anlamındadır.

Zorunlu Ekim Yasası hayata geçiriliyor

Orta vadeli ekonomik programda zorunlu ekim yasası üç madde ile hükümet tarafından çok önemsendiği ortaya konuyor. OVP’nin 25. madde de zorlayıcı ve özendiriciden kast edilen 5 Nisan 2023 tarihli resmi gazetede yayınlan Orman ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun torba yasa ile tarımda Zorunlu Ekim ve Sözleşmeli Üretim ilgili yasal düzenlemedir.

Zorunlu ekim yasası kısaca özetlemek gerekirse çiftçinin elinde mevcut ya da kiralık tarlalarında hangi ürünü üreteceğini (ekip/dikeceğini) üretici değil; devlet (kuracağı bir komisyon) belirleyecektir. Örneğin evinin önündeki tarlaya patates ekmek istiyorsun; devlet domates ekeceksin diyebilecek. Devletin dediğine ilk yıl uymaz ise uyarı; sonraki yıllarda desteklemelerden men cezası, üçüncü yılda uymaz ise üretene para cezası getiriyor.

 Orta vadeli programın 26. maddesinde “Ürün ve tarım parseli bazında asgari ve azami üretim alanları belirlenecek, çiftçi başvurularının, üretim izinlerinin ve ekim kontrolünün çerçevesi ortaya konulacaktır” denmektedir. Yine OVP nin 27. maddesinde “Gıda fiyatlarında istikrarı ve gıda arz güvenliğini sağlamayı teminen arazinin verim kabiliyeti ile birlikte yağış ve sulama imkânları da gözetilerek stratejik tarım ürünlerinde hedef yeterlilik oranları belirlenecek ve üretim planlaması yapılacaktır” yazmaktadır.

AK parti hükümetleri dönemlerinde tarım ile ilgili en iddialı fikir “Zorunlu ekim ve sözleşmeli üretim” modelidir. Bu model ülkemizde ve dünyada ilk kez konuşulmuyor.  Tarım topraklarının etkin kullanımı yıllardır konuşulan konudur. Bazı gelişmiş ülkeler ürün planlamasını üretici örgütleri yolu ile bir miktar başarmışlardır. Aslında Ülkemiz şeker ve şeker pancarı üretimi konusunda yıllardır bir başarı hikayesine sahiptir. Lakin şeker fabrikaları özelleştikten sonra bunu söylemek pek mümkün gözükmüyor.

Türkiye 111 farklı bitkisel ürün ve onların da onlarca alt varyasyonu yetiştirilebildiği zengin bir ülkedir. Yılın on iki ayı üretilip tüketildiği; yedi farklı iklimin hüküm sürdüğü, 34,5 milyon parsel ile birbirinden çok farklı içeriklere sahip toprak varlığının olduğu; 3 milyon üreticinin eli değdiği, 85 milyon farklı alım gücüne sahip insanın beslendiği, 34,2 milyar dolar Tarımsal ürün ihracatın yapıldığı; milyonlarca insanın tarım değer zinciri içinde ekmek teknesi aracı olduğu bir ekonomik sektörde “ZORLAYICI” şeklinde planlanabilir mi? Zorlayıcının bir ileri aşaması cebren yanı güç kullanarak da denebilir. Bir ekonomik faaliyet serbest piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü ülkede zorlayıcı olabilir mi? Zorlayıcı olursa sürdürülebilir olur mu?

Üretimi nasıl planlayabiliriz?

İlk itirazımız devlet bir ekonomik faaliyeti zorlayıcı olarak planlayamaz. Devlet ancak ancak veri analizleri ve doğru araçlar (örgütlülük/ destek) oluşturarak üretimi yönlendirebilir. Peki devlet neden zorlayıcı noktasında kendini konumlandırıyor? Çünkü neyi yapacağını biliyor ama nasıl yapılacağını bilmiyor. Artı hiçbir sağlıklı hazırlık süreci geçirmedi. Talimat ekonomi çevrelerinden gelince Tarım Bakanlığı bürokrat ve teknokratlarının hazırlığı yok.  Tarım gibi kaotik bileşenlerin milyonlarca elin değdiği sektörü üretimin planlanmasının olabilmesi için amaçlarınız ve hedeflerimizi doğru oluşturmak, müdahale alanlarını, olumlu/ olumsuz etkileyen değer zinciri paydaşları doğru analiz etmek stratejiktir. Üretici ya da tüccar planlamanın ona getireceği bir olumsuzluk hisseder ise üretim/satış merdiven altına iner. Sadece gıda komitesinin fiyat kontrolü amacı ile üretim planlaması yapılması gerçekçi durmamaktadır. Nitekim en gelişmiş ülkeler dahi konu tarım olunca hem üretimi ve de fiyatı kontrol etmekte zorlandıkları görülmektedir.

Kontrolü üretim yapabilmek için ne kadar tükettiğinizi, ne kadar ihracat yada ithalata maruz kaldığınızı çok iyi hesaplamanız ve gelecek yıla sair her ürün bazında doğru bir tüketim- üretim- pazar projeksiyon yapılması elzemdir. Serbest piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü ülkelerde üretim sapmalarından kaynaklı fiyat elastikiyeti doğal bir sonuç olarak görülür. Bunun en önemli nedeni tüketimin planlanamamasıdır. Tüketim planlama gerçekten zor bir iştir çünkü ürün ucuz olur ise; tüketim artar, ürün pahalı ise tüketim düşeceğinden orta noktanın bulunması sadece üretim miktarına değil, maliyet ve diğer etkenlere bağlı olarak her şey değişecektir. Kişi başına hangi tüketim az ya da fazladır? Bunu nasıl belirleyeceksiniz?

 Diğer taraftan üretim yani rekolte sadece ekiliş alanı büyüklüğü ile ilgili değildir. Canlıların biyolojik etkileşimleri, (hastalık zararlı popülasyonu) iklimsel etkenler gibi faktörler rekolteyi belirleyen faktörlerdir. Bu faktörlerin etkisinin ve sapma oranlarının hesaplanması uzun araştırmaların sonunda ancak ortaya konabilir.

Kontrolü üretimin yapılabilmesi için parsel bazlı ürün alternatiflerinizin doğru belirlenmesi gerekir. Her parsel için hangi ürün yetişebilir; iklim, toprak, su kısıtları nelerdir? Üretici bu ürünleri ekmesi için alet ekipmanları var mı?  Tüm bu karmaşık yapıyı 34, 5 milyon parsel için doğru bir şekilde çözmeden siz üreticiye şu ürünü ekebilirsin diyemezsiniz. Üretim iradesine karışıp, üretici zarar ederse çözümleyici yaklaşımlarınız olması gerekir.

Kontrolü üretim yapılabilmesi için ürün bazlı projeksiyonların yapılması ve oluşan projeksiyonlarda sapma ve hata paylarının orta vadede test edilerek oluşturulması şarttır. Bu da böyle bir oluşun en az beş yıl içinde gerçekleşebileceği anlamındadır.  Diğer taraftan projeksiyonlarınızın doğru olabilmesi için dünyanın birçok ülkesinden sağlıklı veri akışına ihtiyaç duyulacaktır. Bunun için ülke içi ve dışında sağlıklı veri akışı sağlayan organizasyonlar gerekecektir. Çünkü planlatarak elde ettiğiniz ürün ihtiyacınızdan fazla olur ise yeni dış Pazar bulmanız; az olur ise yurt dışından en uygun miktar ve pazar arayışlarınız olacaktır.  Bu süreci doğru yönetemez iseniz planlamanız ve harcanan emekler heba edilecek demektir.

Yukarıda saydığımız tüm bu veri alt yapıları, projeksiyonların varlığı yetmez. Üreticinin, tüm sektör paydaşlarının ve tüketicinin güvenine ihtiyaç en önemlisidir. Yani sektör sisteme inanacak mı? Ya da üreticiyi bu sisteme nasıl inandırılacaktır? sorusunun cevabı bulunmalıdır. Planlamaya ihtiyaç duyulacak verileriniz çok güvenilir olmadır. Bunun için de sağlıklı/şeffaf istatistiki örgütlülüğünüz olmalıdır.

 Orta vadeli ekonomik programın en dikkat çekici yanı 25. maddede yazan zorlayıcı ve özendirici kelimesidir. Yasanın içeriği incelendiğinde zorlayıcı yanı cezalandırıcı yükümlülükler sunarken üreticilere elle tutulur özendirici bir şey ortaya koymamaktadır. Umarız uygulama yönetmelikleri yazılırken cezalandırıcıdan çok özendirici teşvikler ortaya konur.

Yasaya sadede cezalandırıcı maddeler konarak ilerlenmesi daha fazla üretim çıkışlarına ya da kaçak üretimlere neden olacaktır ki böyle bir durum bitkisel üretimi bu yasa ile hedeflenenden çok daha kötü noktalara sürüklenmesi riski taşımaktadır.

Diğer taraftan su ürünleri ve hayvancılık alanında üretim planlanması nispeten daha kolay ve başarılı olmak mümkündür.

Yasanın diğer bir belirsizliği sözleşmeli üretim konusudur. Sözleşme üretici ve alıcı ile ilgili ticari bir konudur. Yasada tarımsal ürün üreten çiftçi belli iken alıcı/ alıcılar belli değildir. Nitekim bazı istisnalar dışında ürün standartlarının oluşmadığı ve enflasyonun kestirilemez olduğu yerde ne alıcı başta belli olur; ne de sözleşmede alım koşulları ve fiyat olabilir. Alıcının veya fiyatın belli olmadığı bir yerde sözleşme anlamsızdır. Alıcının bugünün koşullara olamayacağı (birkaç ürün hariç) apaçık ortada iken sözleşmeli modelin yasallaşmasındaki amaç geçmişte ortaya konan ucube Semerad Holding projesinin zaruriyet doğurması için zemin hazırlığı mıdır? soruları sormamıza neden olmaktadır.

Son olarak şunu söylemek gerekir ki Türk çiftçisi ve onu temsil ettiğini iddia edenler inanılmaz bir duyarsızlık içindedirler. Bugün Orta vadeli program ile de ortaya konan hedeflerin ve gelecekte yazılacak yönetmeliğin getireceği muhtemel zorlukların farkında olmadıkları ya da farkında olsalar da bu yasanın kadük olacağı düşünmektedirler. Üreticilerimizi ilgili Yasa hakkında bilinçlendirmek hepimizin görevidir. Bu bağlamda DLG fuarcılığın düzenlediği 23-27 Ağustos 2023 Tarihleri arasında gerçekleşen Patates fuarında üretici ve sektör temsilcileri ile konuşma fırsatı bulduk. Patates gibi fiyat elastikiyetinin çok, sözleşmeli üretimin yaygın olduğu bir üründe bile zorunlu ekim yasasının getirecekleri kimsenin dikkatini çekmemesi düşündürücüdür.