24.07.23

İklim Değişikliği Savaşımı/Uyumda Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilir Gelişmenin Rolü

İklim Değişikliği savaşımı/uyumda sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir GELİŞMENİN rolü

Prof. Dr. Murat Türkeş

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

            Özet

Bugün için, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik ve/ya da sürdürülebilir kalkınma arasındaki bağlantıyı çözümlemenin ve bireşiminin en iyi yolu, Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 13 – İklim Eylemi çerçevesidir. 2015 yılında Birleşmiş Milletler Üye Devletlerinin tümünün kabul ettiği 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi (“Dönüşen Dünyamız: Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi”), şimdi ve gelecekte insan ve Yerküre’nin barış ve refahı için ortak bir plan sunuyor. Kalbinde, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerce küresel bir ortaklık içinde acil eylem çağrısı olan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA) bulunmaktadır [1].

Bu makalede, iklim değişikliği savaşımı ve iklim değişikliğine uyumda sürdürülebilirliği ve sürdürülebilir kalkınma bağlantısını ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini dikkate alan sürdürülebilir ve iklim direngen bir sosyoekonomik kalkınmanın çeşitli coğrafi, çevresel ve sosyal boyutları kısaca değerlendirilecektir.

Anahtar Sözcükler: İklim değişikliği, Sera gazı salım azaltımı, Uyum, Etkilenebilirlik, Direngenlik

  1. Giriş: Mevcut Durum ve Eğilimler

            Çeşitli insan etkinliklerinin, asıl olarak atmosfere salınan sera gazı salımları yoluyla, küresel yüzey sıcaklığını 2011–2020’de 1850–1900’ün 1.1°C üstüne çıkararak, tartışmasız bir şekilde küresel ısınmaya neden olduğu anlaşılıyor. Küresel sera gazı salımları, sürdürülemez enerji kullanımı, arazi kullanımı, arazi kullanımı değişikliği ve ormansızlaşma, bölgeler arasında, ülkeler arasında ve ülkeler içinde ve bireyler arasında yaşam tarzları ve tüketim ve üretim modellerinden kaynaklanan eşitsiz tarihsel ve sürmekte olan katkılarla artmaya devam ediyor [1, 2, 3]. Öte yandan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Paris Antlaşması kapsamında Ekim 2021’e kadar sunulan ulusal olarak belirlenmiş katkıların (NDC’ler) kapsadığı 2030’daki küresel sera gazı salımları, 21. yüzyılda ısınmanın 1.5°C’yi aşmasını olası kılıyor ve ısınmanın 2°C’nin altında sınırlandırılmasını (Paris Antlaşması küresel ısınma hedefleri) zorlaştırıyor. Uygulanan politikalardan öngörülen salımlar ile NDC’lerden kaynaklananlar arasında boşluklar var ve finansal akışlar, tüm sektörler ve bölgelerde iklim hedeflerini karşılamak için gereken düzeylerin altında kalmayı sürdürüyor [1, 2, 3, 4].

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 13, “iklim değişikliği ve etkileriyle savaşmak için acil eylemde bulunmayı” amaçlarken, BMİDÇS’nin iklim değişikliğine verilecek küresel yanıtı görüşmek için birincil uluslararası ve hükümetler arası forum olduğunu kabul eder. Daha özel olarak, SKA 13’ün ilgili hedefleri, iklim değişikliği önlemlerinin ulusal politikalara entegrasyonu, iklim eğitiminin iyileştirilmesi, iklim değişikliğinin zayıflatılması ya da giderilmesi, uyum, iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ve erken uyarılar konusunda farkındalık yaratılmasına ve kurumsal kapasiteye odaklanmaktadır. SKA 13’ün hedefleri aynı zamanda BMİDÇS’de üstlenilen yükümlülüğün uygulanmasını ve en az gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan Küçük Ada Devletlerinde iklim değişikliğiyle ilgili etkin planlama ve yönetim kapasitesini artırabilecek düzeneklerin desteklenmesini de gerektirmektedir [1].

Rio+20 Konferansı‘nın sonuç belgesi olan İstediğimiz Gelecek, iklim değişikliğinin “tüm ülkelerin sürdürülebilir kalkınması için uzun vadeli etkileri olan kaçınılmaz ve acil bir küresel sorun” olduğunun altını çiziyor. Belge aracılığıyla Üye Devletler, sera gazı salımlarının sürekli artması ve başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm ülkelerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı savunmasızlığı ya da etkilenebilirlikleri konusundaki kaygılarını dile getiriyor. Bu kaygılar göz önüne alınarak, sonraki yıllarda bunun çok da anlamlı ya da ciddi bir kaygı olarak ele alındığı görülmemekle birlikte, Üye Devletler, iklim değişikliğine karşı etkin ve uygun bir uluslararası girişimde tüm ülkelerin en geniş işbirliğini ve katılımını talep etmişlerdi [1].

BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 13 – İklim Eylemi, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1.5 ºC Küresel Isınma Özel Raporu’nda [2] önemli derecede dikkate alınmıştır. Bu rapor, özetle, sanayi öncesi düzeylerine göre 1.5 ºC’lik küresel ısınmanın doğal ve insan sistemleriyle ilişkili küresel sera gazı salım yolları üzerindeki etkilerini, iklim değişikliği tehdidine karşı gerekli olan küresel sera gazı salımları azaltımı (yanıt), sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu ortadan kaldırma çabaları bağlamında ele almaktadır [1].

  1. İklim Değişikliği Savaşımı, Uyum ve Sürdürülebilir Kalkınma Arasındaki Etkileşimler

İklim değişikliği savaşımı (sera gazı salımlarının azaltımını da içerir) ve uyum, sürdürülebilir kalkınmayla uzun dönemli karşılıklı etkileşimlere ve/ya da sinerjilere ve ödünleşimlere yol açabilir. Hızlandırılmış ve adil iklim değişikliği savaşımı ve uyum, iklim değişikliğinden kaynaklanan zararlardan kaçınma açısından da yarar sağlar ve genel olarak sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için kritik öneme sahiptir [3, 4]. İklim(e) direngen kalkınma (CRD) yolları, daha fazla küresel ısınmanın her artışıyla ilerleyen bir biçimde sınırlandırılır. Öte yandan, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için hızla kapanan bir fırsat penceresinin varlığı da söz konusudur.

İklim değişikliği savaşımı ve uyum seçenekleri, sürdürülebilir kalkınmanın diğer yönleriyle sinerjilere ve karşılıklı etkileşimlere yol açabilir. Sinerjiler ve ödünleşimler, iklim adaleti dikkate alınarak, değişikliklerin hızına ve büyüklüğüne ve eşitsizlikler de dahil olmak üzere kalkınma bağlamına bağlıdır. Bunun nedeni, iklim değişikliği şiddetlendikçe bazı uyum ve iklim değişikliği savaşımı seçeneklerinin potansiyeli ya da etkisi azalır. Örneğin, enerji sektöründe, düşük salımlı sistemlere geçişin, hava kalitesi ve sağlıkta iyileşmeler de içeren birçok ek yararı olacaktır. Sürdürülebilir kalkınma ile örneğin enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiler arasında potansiyel sinerjiler vardır.

Tarım, arazi ve gıda sistemleri için, birçok arazi yönetimi seçeneği ve talep tarafı yanıt seçeneği (ör. beslenme seçenekleri, hasat sonrası kayıpların azalması, gıda israfının ve artığının azalması), özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve yoksul topluluklarda sağlığı, refahı, temiz su ve sanitasyon ile yeryüzünde yaşamı geliştirirken, yoksulluğun ve açlığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunabilir [5]. Buna karşılık, modern (ör. damla sulama, yağmurlama, vb.) bilimsel tekniklere dayanmayan, sulama gibi üretimin yoğunlaştırılmasını teşvik eden belirli uyum seçeneklerinin sürdürülebilirlik üzerinde olumsuz etkileri olabilir (ör. biyolojik çeşitlilik, ekosistem hizmetleri, yeraltı suyunun tükenmesi ve su kalitesi açısından).

Karbondioksit uzaklaştırma (CDR), atmosferden karbondioksiti (CO2) uzaklaştıran yaklaşımları açıklayan önemli bir kavramdır. CDR, kararlı depolamayla birleştirilmiş doğrudan hava(dan) yakalama (DAC), toprakta karbon tutma, biyokütle karbon giderme ve depolama, gelişmiş mineralizasyon, okyanus tabanlı CDR ve ormanlaştırma/yeniden ormanlaştırma dahil olmak üzere çok çeşitli yaklaşımları kapsar. CDR, fosil yakıt ya da endüstriyel sektör için nokta kaynaklı karbon yakalama anlamına gelmez. Sera gazı salım azaltma önlemlerinin ve diğer karbon yönetimi uygulamalarının eşzamanlı konuşlandırılmasıyla birlikte, CDR, karbondan arındırılması en zor sektörlerden (ör. tarım ve ulaşım gibi) kaynaklanan salımları ele alan ve sonunda atmosferden ‘eski’ CO2 salımlarını gideren geniş kapsamlı bir iklim değişikliği savaşımı aracıdır.

Bu kapsamda, yeniden ormanlaştırma ve ağaçlandırma/ormanlaştırma, iyileştirilmiş orman yönetimi, toprakta karbon tutulması, turbalık restorasyonu ve kıyısal mavi karbon yönetimi, konuya bağlı olarak biyolojik çeşitliliği ve ekosistem fonksiyonlarını, istihdamı ve yerel geçim kaynaklarını artırabilen CDR yöntemlerine örnektir. Bununla birlikte, CO2 yakalama ve depolama ya da biyokömür ile biyoenerji için biyokütle ürünlerinin üretimi ya da ormanlaştırma, özellikle de büyük ölçeklerde ve arazi kullanım hakkının güvensiz olduğu yerlerde uygulanması durumunda, biyoçeşitlilik, gıda ve su güvenliği, yerel geçim kaynakları ve yerli halkların hakları dahil olmak üzere olumsuz sosyoekonomik ve çevresel etkilere sahip olabilir. Kaynakların daha verimli kullanıldığını varsayan ya da küresel kalkınmayı sürdürülebilirliğe kaydıran modellenmiş yollar, CDR’ye bağımlılık ve arazi ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki baskı gibi daha az zorluk içerir ve sürdürülebilir kalkınma açısından en belirgin sinerjilere sahiptir [3].

İklim değişikliği savaşımı ve etkilerini hafifletme eyleminin güçlendirilmesi, hem daha hızlı geçişler ve daha yüksek ön yatırımlar gerektirir, hem de iklim değişikliğinden kaynaklanan zararları önleme ve uyum maliyetlerini düşürme gibi yararlar sağlar. İklim değişikliği savaşımının küresel GSYİH üzerindeki toplu etkileri (iklim değişikliğinden kaynaklanan zararlar ve uyum maliyetleri hariç), öngörülen küresel GSYİH büyümesine kıyasla küçüktür. Küresel toplam net ekonomik kayıplara ve uyum maliyetlerine ilişkin öngörülen kestirimler genellikle küresel ısınma düzeyiyle birlikte artar.

Maliyet-fayda analizi, parasal olmayan zararlar da dahil olmak üzere iklim değişikliğinden kaynaklanan tüm kayıpları temsil etme ya da bunların heterojen doğasını ve katastrofik zarar riskini yakalama yeteneği açısından sınırlı kalmaktadır [3]. Birçok çalışma, bu faktörleri ya da onları azaltmanın yan faydalarını hesaba katmasak bile, küresel ısınmayı 2°C’de sınırlamanın küresel yararlarının azaltma maliyetini aştığını gösteriyor. Bu bulgu, eşitsizlikler ve sosyal tercihler hakkındaki çok çeşitli varsayımlara karşın sağlamdır. Bu yüzden, BM güdümlü iklim eylemi (Paris Antlaşması, BM SKA’ları – İklim Eylemi, vb.) doğrultusunda küresel ısınmayı 2 °C yerine 1.5 °C ile sınırlamak savaşım maliyetlerini artıracaktır [1, 2]. Ancak bunun, aynı zamanda, azaltılmış etkiler ve ilgili riskler ve azaltılmış uyum gereksinimleri açısından önemli yararları da olacaktır.

Hava kalitesinin iyileştirilmesinden sağlanan insan sağlığı üzerindeki potansiyel olarak güçlü ekonomik faydalar gibi diğer sürdürülebilir kalkınma boyutlarının dikkate alınmasının, iklim değişikliği savaşımının öngörülen yararlarını artırabileceği de hesaba katılmalıdır. Güçlendirilmiş savaşım eyleminin ekonomik etkileri, özellikle ekonomik yapıya, bölgesel salım azaltımlarına, politika tasarımına ve uluslararası işbirliği düzeyine bağlı olarak, bölgeler ve ülkeler arasında değişiklik gösterir. Öte yandan, iddialı savaşım yolları, kısa vadeli eylemler, hakkaniyet, sürdürülebilirlik ve finans için etkileri olan ekonomik yapıda büyük ve bazen yıkıcı değişiklikler anlamına gelir. Bu, tıpkı bir yanlış uyum eyleminde olduğu gibi, özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler ile yoksul topluluklar için geçerlidir ve sonuçlar sosyal, ekonomik, toplumsal ve çevresel açıdan daha yıkıcı olabilir.

  1. İklim Direngen Sürdürülebilir Kalkınma İçin Bütüncül İklim Eyleminin Bazı Öğeleri

İklim değişikliği savaşımı, uyum ve kalkınmayı bütünleştirmeye yönelik kapsayıcı ve eşitlikçi bir yaklaşımın, sürdürülebilir kalkınmayı uzun vadede ilerletebileceği düşünülmelidir. Bu kapsamdaki bütüncül yanıtlar, sürdürülebilir kalkınma için sinerjilerden yararlanabilir ve ödünleşimleri azaltabilir. Kalkınma yollarını sürdürülebilirliğe doğru değiştirmek ve iklim direngen sürdürülebilir bir kalkınmayı geliştirmek, hükümetler, sivil toplum, özel sektör ve sermaye gurupları, riski azaltma, hakkaniyet ve sosyal-ekonomik-çevresel adalete öncelik veren toplumcu kalkınma seçimleri yaptığında ve karar alma süreçleri, finans ve eylemler yönetişim düzeyleri, sektörler ve zaman çerçeveleri arasında birleştirildiğinde olasıdır. Yerel bilgiyi ve yerli yerel bilgiyi içeren kapsayıcı süreçler bu beklentileri artırır. Bununla birlikte, eyleme geçme fırsatları, tarihsel ve süregelen gelişme modellerine bağlı olarak, bölgeler arasında ve içinde önemli ölçüde farklılık gösterebilir. Bu olasılıkla gelecekte de böyle olacaktır. Bu yüzden, gelişmekte olan ülkeler için hızlandırılmış mali destek, savaşım ve uyum eylemini geliştirmek için kritik öneme sahiptir.

Ayrıca, ‘geleneksel’ sürekli üretime ve sanayi temelli büyümeye dayalı kalkınma yollarını sürdürülebilirliğe kaydıran politikalar, var olan savaşım ve uyum girişimleri listesini genişletebilir. Daha geniş sektörel politikalar, yaşam tarzı ya da davranış değişikliklerini teşvik eden yaklaşımlar, mali düzenleme ya da makroekonomik politikalar gibi iklim değişikliği savaşımını kalkınma yollarını değiştirmeye yönelik eylemlerle birleştirmek, çeşitli engellerin üstesinden gelebilir ve daha geniş bir savaşım seçenekleri yelpazesi oluşturabilir. Bütünleşik, kapsayıcı planlama ve kentsel altyapıyla ilgili günlük karar alma süreçlerine yapılan yatırımlar da kentsel ve kırsal yerleşimlerin uyum sağlama kapasitesini önemli ölçüde artırabilir. Jeomorfolojik olarak alçak kıyı kuşağında çok sayıda insanın yaşaması, bu insanların karşı karşıya kaldıkları artan ve birleşik iklim riski ve ulusal ekonomiler ve ötesindeki yaşamsal rolleri nedeniyle, kıyı şehirleri ve yerleşimleri iklim direngen kalkınmanın gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır [7].

Şekil 1: Çoklu iklim değişikliği risklerinin bileşik karmaşık etkileri ve çeşitli etkileşimler. Burada iklim etki sürücülerinden aşırı sıcakların ve kuraklık olaylarının (ör. uzun süreli ve şiddetli sıcak hava dalgasının ve tarımsal-hidrolojik kuraklığın) tarımda rekolte ve kalite kaybına yol açarak yarattığı bileşik etkiler ve etkileşimler görülmektedir. [3’e göre Türkçeleştirilerek yeniden düzenlendi].

İklim değişikliğinin gözlemlenen olumsuz etkileri ve ilgili kayıp ve hasarlar, öngörülen riskler, etkilenebilirlik eğilimleri ve uyum sınırları, sürdürülebilirlik ve iklim direngen sürdürülebilir bir kalkınma süreci için dönüşümün daha önce değerlendirildiğinden daha ivedi olduğunu göstermektedir [4, 5, 6] Dahası, iklim direngen kalkınma, herkes için sürdürülebilir kalkınmayı ilerletmek için uyumu ve sera gazı azaltımını bütünleştirir. İklim direngen kalkınma yolları, geçmişteki gelişmeler, salımlar ve iklim değişikliği tarafından özellikle 1.5°C’nin üzerindeki her ısınma artışı ile kademeli olarak sınırlandırılmıştır. Pek çok çalışmaya, ama özellikle küresel düzeydeki en önemli iklim değişikliği değerlendirmelerini sunan IPCC’nin en yeni raporlarına göre [7, 8, 9, 10], küresel ısınma 2 °C’yi geçerse bazı bölgelerde ve alt bölgelerde iklim direngen kalkınma mümkün olmayacaktır. Diğerlerinin yanı sıra, su kaynaklarını, tarım topraklarını, biyoçeşitliliği ve ekosistemleri korumak, iklim direngen kalkınma için esastır. Ancak, biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin artan küresel ısınma düzeylerine uyum sağlama kapasitesi sınırlıdır, bu da iklim direngen kalkınmayı 1.5°C’lik küresel ısınmanın ötesinde başarmayı giderek zorlaştırmaktadır [2, 6, 7].

Gelinen noktada Yerküre’nin her coğrafi ya da iklim bölgesi, yakın vadede daha şiddetli ya da daha sık bileşik ve/ya da ardışık iklim riskleriyle karşı karşıyadır. Riskteki değişiklikler, tehlike ya da afetin derecesindeki, maruz kalan nüfustaki ve insanların, canlı varlıkların ya da biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin etkilenebilirlik derecesindeki değişikliklerden kaynaklanır. İklim afetleri, birden çok sektörü etkileyen ve karmaşık doğal ve toplumsal bağlantıları izleyerek bölgeler arasında yayılan risk zincirlerini başlatabilir (Şekil 1). Bu ise uyumun ve iklim direngen sürdürülebilir kalkınmanın başarılı bir biçimde ilerletilmesi ve yaygınlaştırılmasının önündeki önemli engellerden biridir, aynı zamanda. Bir tarım bölgesini vuran şiddetli bir bileşik sıcak hava dalgası ve kuraklık olayı örneği, çoklu risklerin nasıl birbirine bağlı olduğunu ve küçük çiftçiler ve özellikle çocuklar ve hamile kadınlar gibi hassas gruplarla uzak bölgelerde bile art arda gelen coğrafi, ekolojik, ekonomik ve toplumsal etkilere yol açtığını göstermektedir (Şekil 1). Bu şekle, uzun süreli ve şiddetli bir bileşik sıcak hava dalgasının ve hidrolojik-ekolojik kuraklık olayının orman yangınlarına olan çeşitli etkileri de eklenebilir.

İklim değişikliği insan refahı ve gezegen sağlığı için bir tehdit olduğu için, iklim savaşımı ve uyum konusunda uyumlu ve ileriye yönelik küresel eylemde daha fazla gecikme, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için kısa ve hızla kapanan bir fırsat penceresini kaçırabilecek özellikler taşımaktadır. İklim değişikliği savaşımı ve uyum seçeneklerini geniş ölçekte devreye sokmak ve yürütmek için olabilirlik önündeki engellerin azaltılması ya da kaldırılması gerekecektir. Seçeneklerin olabilirliğine ya da gerçekleşebilmesine ve etkinliğine yönelik birçok sınır, ekonomik, teknolojik, kurumsal, sosyal, çevresel ve coğrafi olmak üzere bir dizi engelin ele alınmasıyla aşılabilir. Seçeneklerin olabilirliği ve etkinliği, yanıtları iklim riskine göre farklılaştıran, sistemler arasında kesintiye uğrayan ve sosyal eşitsizlikleri ele alan kamucu, bütüncül, çok sektörlü çözümlerle artar. Küresel ısınmayı 2 °C ya da daha düşük bir değerle sınırlayan modellenmiş uygun maliyetli yollarda güçlendirilmiş kısa vadeli eylemler, gecikmeli ya da eşgüdümsüz eylemleri içeren modellenmiş yollara kıyasla sistem geçişlerinin fizibilitesine yönelik genel riski azaltabilir [2, 3, 6, 7].

Çeşitli sosyoekonomik ve ekolojik kalkınma yolları ve ilgili sonuçlar, herkes ve tüm canlı yaşamı için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için hızla daralan bir fırsat penceresi olduğunu göstermektedir. Örneğin iklim direngen kalkınma, sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek için sera gazı azaltma ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum önlemlerini uygulama sürecidir. Farklılaşan yollar, çeşitli hükümet, özel sektör ve sivil toplum aktörleri tarafından yapılan etkileşimli seçimlerin ve eylemlerin iklim direngen kalkınmayı ilerletebileceğini, yolları sürdürülebilirliğe doğru kaydırabileceğini ve daha düşük salım (yüksek salım azaltımı) ve iklim değişikliğine uyum sağlayabileceğini göstermektedir [3, 7]. Buradaki çeşitli bilgi ve değerler, kültürel değerleri, yerli bilgiyi, yerel bilgiyi ve bilimsel bilgiyi içerir.

Kuraklıklar, fırtınalar, aşırı yağışlar, seller ya da salgın hastalıklar (ör. COVID-19 pandemisi, Ebola virüsü hastalığı, vb.) gibi iklimsel ve iklimsel olmayan olaylar, daha yüksek iklim direngen gelişime sahip yollara göre daha düşük iklim direngen gelişim yollarında daha şiddetli sarsımlar oluşturabilir. 1.5 °C küresel ısınmada bazı insan ve doğal sistemler için uyum ve uyum kapasitesinin sınırları vardır ve ısınmanın her artışında (ör. 0.1 °C) kayıplar ve hasarlar artacaktır [1, 2, 4, 5]. Ülkelerin ekonomik kalkınmanın tüm aşamalarında izledikleri kalkınma yolları, sera gazı salımlarının düzeyini ya da tutarlarını etkiler ve dolayısıyla ülkeler ve bölgeler arasında farklılık gösteren savaşım zorluklarını ve fırsatlarını şekillendirir. Eylem yolları ve fırsatları, önceki eylemler (ya da eylemsizlikler ve kaçırılan fırsatlar, vb.) ve kolaylaştırıcı ve kısıtlayıcı koşullar tarafından şekillendirilir ve iklim riskleri, uyum sınırları ve kalkınma boşlukları bağlamında yer alır [3]. Salım azaltımları ne kadar uzun süre ertelenirse, o kadar az etkili uyum seçeneği olanağı vardır.

  1. Kısa Sonuç

Küresel ısınmanın her artışıyla birlikte kayıplar ve zararlar artacak, bundan kaçınılması giderek zorlaşacak ve her ülkeden en yoksul savunmasız insanlar, topluluklar ve düşük gelir grubundaki çalışan ya da işsiz emekçi sınıflar arasında olumsuz etkiler daha da şiddetlenecektir. Küresel değerlendirmeler, genel olarak uyum, etkin uyumla ve yumuşak ve katı sınırlara ulaşmadan önce bile tüm kayıp ve zararları önleyemez [3, 7, 9]. Bugüne değin BMİDÇS kapsamındaki eski tartışmalardan ve günümüzdeki Paris Antlaşması görüşmelerinden de iyi bildiğimiz gibi, büyük olasılıkla kayıplar ve hasarlar, toplumsal sınıflar, bölgeler ve sektörler arasında eşit olmayan bir şekilde dağıtılacak ve özellikle etkilenebilirliği yüksek gelişmekte olan ve etkilenebilirliği çok yüksek az gelişmiş ülkelerde mevcut finansal, yönetişim ve kurumsal düzenlemeler tarafından kapsamlı ve adil bir şekilde ele alınmayacaktır.

“Yüksek düzeyde yoksulluk, su, gıda ve enerji güvensizliği, hassas kentsel alanlar, bozulmuş ekosistemler ve kırsal ortamlar ve/ya da az sayıda olanak sağlayan koşullara sahip biyomlar, coğrafi bölgeler ve alt bölgeler, iklime dayanıklı sürdürülebilir kalkınmayı engelleyen ve iklim değişikliğince daha da şiddetlenen iklim dışı birçok zorlukla karşı karşıyadır” [7].

Referanslar

[1] Türkeş, M. 2023. Küresel İklim Değişikliği: Nedenleri, Sonuçları ve İklim Diplomasisi. İçinde: Çevre Diplomasisi ve Türkiye (Çok yazarlı ve Editörlü kitap). İmge Kitabevi, Ankara.

[2] IPCC. 2018. https://www.ipcc.ch/sr15/; erişim, 1 Aralık 2018.

[3] IPCC. 2023. https://www.ipcc.ch/ar6-syr/; erişim, 20 Mart 2023.

[4] Türkeş, M. 2022. İklim diplomasisi ve iklim değişikliğinin ekonomi politiği. Bilim ve Ütopya, 332: 31-45.

[5] An, N. ve ark. 2023. İklim Değişikliği ve Tarım Dünyasının Geleceği. [editörler, An, Turp, Kurnaz ve Türkeş], TARIM-İŞ Sendikası yayını, İstanbul.

[6] Türkeş, M. 2021. Toplumun iklim değişikliği direngenliği güçlendirilebilir mi? Spektrum, Kasım, 6: 95-101.

[7] Türkeş, M. 2022. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Yeni Yayımlanan İklim Değişikliğinin Etkileri, Uyum ve Etkilenebilirlik Raporu Bize Neler Söylüyor? Dirençlilik Dergisi, 6(1): 197-207.

[8] IPCC. 2021. https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg1/; erişim, 20 Aralık 2021.

[9] IPCC. 2022a. https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg2/; erişim, 28 Şubat 2022.

[10] IPCC. 2022b. https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg3/; erişim, 9 Nisan 2022.