
Bugün tarım sektörü ile ilgili kime sorsanız sorun onlarca sorundan, politika yanlışlarından ya da eksikliğinden bahsedip kendilerince çözüm önerileri sunacaktır. Birçoğunun aslında bahsettiği Tarım ve Gıda ekosisteminde geldiğimiz sonuçların yorumlanmasının ötesine geçmemektedir. Özellikle son yıllarda kısır tartışmaların, sonuç odaklı futbol yorumculuğuna benzer yaklaşımların bizi bir adım ötesine geçirmemekte ve sanki sorunlar çok kaotikmiş ve çözümü de çok zormuş gibi algılanmasına neden olmaktadır. Yorumların birçoğuna da “Devlet desteklemeleri artırsın” gibi içeriği ve etkisi tartışmalı kısır önerilerin ötesine geçmemektedir.
Gerçek anlamda Tarımsal üretimin (İklim değişikliğinin getirmiş olduğu risk ve belirsizliklerin hariç) hiçbir sorunu olmadığını düşünüyorum. Biraz iddialı bir cümle biliyorum. O zaman şu soruyu sorun kendinize. Türkiye’de üretilmek istenip de üretemediğimiz hangi ürün ya da ürünler vardır? Bana Tropikal bitkiler dahil dünyada yetişen, ülkemizde yetiştirilemeyen beş ürün sayamazsınız. Bu anlamda Türkiye muhteşem bir coğrafyadır. O zaman sorun tarımın kendisinde olmadığını iddia etmem kadar doğal ne olabilir. Madem tarımın sorunu yok. Sorun nerede? Neden bu kadar memnuniyetsizlik var? Sürdürülebilirlikten neden endişe ediyoruz? Neden çok hızlı bir şekilde dışa bağımlılığa sürükleniyoruz? Üreticiniz mutsuz, tüketiciniz şikayetçi ise ve bu uzun zamandır benzer durum yaşanıyorsa bakış açılarımızı sorgulamamız gerekmiyor mu?
Bu soruların cevabını bulmak için yaşandığı iddia edilen sorunlardan (bana göre sonuçlardan) yola çıkıp neden sonuç ilişkilerini çok boyutlu ortaya koyarken geldiğimiz noktanın köklerine inmeniz gerekiyor. Bir örnekle izah edelim müsaade ederseniz. Sorun veya sonuç: “Tarım nüfusu yaşlanıyor, gençler tarım sektörüne ilgi duymuyor.” Yaşlanmak doğal bir olay; sorun gençlerin sektöre ilgi duymaması. Peki neden ilgi duymuyorlar? diye sorulduğunda; geleceğini öngöremedikleri, para kazanamadıkları, sermayelerinin yetersiz oldukları ve desteklenmesi gerekliliği öne çıkıyor. Aslında neden olarak ortaya konan seçeneklerin de başka bir sonuçlardan kaynaklı olduğu görülmektedir. Para kazamamanın nedeni nedir? Geleceğini neden öngörememektedir? Yaşadığı yerden neden göç etmek istemektedir? Yaşadığı yerde ne var? Gideceği yerde ne buluyor? İşte tüm bu soruların cevaplarını bulmak için var olan sorunun köklerine inilmeden sonuç alınması mümkün gibi gözükmüyor. Genç çiftçiye 5-10 hayvan hibe etmek gibi basit yaklaşımlar ile çözümler aranıyor. Bir yıl sonra ne hayvan kalıyor ne de genç çiftçi?
Türkiye’de Tarım ve Gıda ekosisteminde yaşanan ve sorun diye aksettirilen sonuçları düzeltmek istiyorsak neden sonuç ilişkilerini doğru bir şekilde sınıflandırılarak sorun ağaçlarının oluşturulmasına acil ihtiyaç vardır. Buradan bulunacak verilerden çözüm ağaçlarını oluşturabiliriz. Tabi gerçekten gerçeklerle yüzleşmek istiyor muyuz?
Uzun zamandır yaptığımız araştırma ve bulgular Dünyanın her ülkesinde tarım ve gıda ekosistemini aşındıran, gıda güvenliğini ve güvencesini tehdit eden ve toplumsal hoşnutsuzluk yaratan kök nedenler şu şekildedir.
Bunlar:
1-Eğitim politikaları: Dünya genelinde tarım ve gıda ekosistemini aşındıran, mesleki kopuşu hızlandıran ve sürdürülebilirliği tehdit eden etmenlerin başında eğitim politikaları olduğunu görüyoruz. İlköğretimden Zirai yüksek eğitime kadar bilimden ve çağdaş eğitimden uzak olan devletlerde gıda güvenliği endişesi ve kaotiklik hakimdir. Eğitimlerin içeriği ve kalitesini bireyi ve toplumları yaşadıkları coğrafyada nasıl müreffeh yaşanabileceğini; etik ve ahlaki değerleri, gıdanın ve üretmenin, israf etmemenin önemini öğretmesi gerekiyor. Merkezi eğitim şeklinin kırsal alanlara verebileceği tahribat ölçülmeden eğitim şekli tasarlanamaz. Ülkenin insan kaynaklarını varlığını doğru kanalize edebilen ülkelerin gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın kırsalda insan konumlandırabildiği, tarımsal üretimi sürdürülebilir tutabildiğini görüyoruz. Ülkenizde yukarıda bahsedilen eğitim ile ilgili hangi özelliklere sahip? Eğitim içeriği ve şekli çağın gerektirdiği özellikte mi? İnsan kaynaklarını nasıl konumlandırıyor?
2-Hukuk ve adalet: Kanun devleti ile hukuk devleti arasındaki fark kimin sofrasının nasıl olacağını belirleyen en güçlü belirleyendir. İnsanların toplumsal yaşamında hukuk ve adalet ekmek ve su kadar yaşamsaldır. Tarım dünyada büyük çoğunluğu güçsüzlerin yaptığı ekonomik faaliyettir. Güçlünün kanunları ile zayıfı korunamaz. Toplumun zayıf kesimleri de korunduğuna inanmaz. Adaletin olmadığı yerde Devlet ile halkı arasında bağlar zayıflar. Bu tür devletler halk ile bağını güçlü tutmak için ya düşman yaratır ya da mevcut düşmanlar körüklenerek sürdürülür. Korkutulan toplumlardan dönüşüm ve gelişim beklenilmez. Bu arada sürdürülebilirliği sağlayacak hukuksal manzumeler aşındırılır. Toprak, mülkiyet gibi kavramlar güçlünün lehine çözülür. Sizce ülkenizde hukuk adil mi? Hukuki manzumeler güçlüyü de zayıfı da ne kadar eşit görüyor? Kırsalda toplumunuz hızlı dönüştürülebiliyor mu? Hangi sonuçlar hukuktan ve adaletten kaynaklanıyor?
3-Uluslararası ilişkiler: Uluslararası antlaşmalar ülkeleri ya pazar yapar, ya da ülkelere pazar yaratır. Bugün ülkelerin üretim ve sürdürülebilirlik noktasında geldiği sorunların bir nedeni Dünya Ticaret Örgütü ile yapmış olduğu tarım antlaşmaları ve bizim gibi ülkelerin AB gümrük birliği antlaşmalarının bağlayıcı hükümleridir. Türkiye birçok girdi ve üründe pazar mı oldu? pazar mı buldu? Hangi hükümler ülkenizi pazar yaptı? sorusunun cevabını bulmadan sorunların gerçek nedeni bulunamaz.
4-Yönetsel yapı: Diğer bir değişle kamunun örgütlenme bütünlüğü. Tarım ve gıda politikalarında kaç farklı kurum belirleyici rol oluyor? Karar vericiler ne kadar koordineli hareket edebiliyor? Kaynaklar bütünleşik mi kullanılıyor, dağınık mı? Bu soruları ülkeniz için sorun, sonuçlarını listeleyin kaç kurum ülkenizde tarım, gıda ve kırsal konusunda söz sahibi ve ne kadar birbirleri ile koordine halinde? Hangi sorunlar hangi kurumun içinde kayboluyor ya da arada kalıyor? Ve Nedenleri?
5- Ekonomik durum: Bir ülkenin Tarım ve Gıda ekosistemindeki sorunları tasnif ederken ekonomik sorunlar öne çıkıyor. Mesela ülkenizde hakça bölüşüm var mı? Gelir adaletsizliği nasıl? Destekleme ve yatırım politikaları ölçülerek mi yapılıyor? Destekleme miktarı yeterli mi? Gerektiği kadar kaynak aktarılıyor mu? Desteklerin etkileri ölçülüyor mu? Sektöre ayrılan kaynak yeterli mi? Toplumların alım gücü üretim maliyetinizle bir paralellik arz ediyor mu, yoksa maliyetler artarken alım gücü azalıyor mu? Girdi de dışa bağımlık oranı nedir? Neden bağımlılık söz konusu? Rekabet koşulları var mı? vs onlarca soruları sorarak neyin ne kadar yapılabildiği, eksikliği veya fazlalığı ortaya konarak sınıflandırılmalıdır. Ülkenizin tüm özelliklerini ekonomik olarak inceleyerek neden sonuç ilişkileri bulunabilirsiniz.
6-Yapısal sorunlar: Yapısal sorunlar geçmişten günümüze çözümü ertelenmiş ya da gözden ırak tutulmuş kangren haline gelmiş, kimsenin dokunmak istemediği sorunlardır. Mesela ülkelerin değer zinciri nasıl işliyor? Değer zincirinin zayıf ve güçlü halkaları var mı? Değer zincirindeki paydaşların örgütlülük durumu nedir? Parçalı arazi varlığı nasıl artıyor mu azalıyor mu? Tarımda ölçek ekonomisi büyüyor mu küçülüyor mu? Tarım nüfusu yaşlanıyor mu gençleşiyor mu? Miras hukukunuz temiz ve düzenli işliyor mu? Su ve toprak kaynaklarınızı nasıl kullanıyorsunuz? vs gibi onlarca soruyu sorun. Bu sorunlara neden el atılmıyor ya da gerektiği kadar el atılmıyor?
7-Kayıt dışılık: Bir ülkede sürdürülebilir üretim, gıda güvenliği, ihracat, ithalat politikaları ve planlamadan bahsedilecekse ne kadar ürettiğinizde ne kadar tükettiğinizi, canlı, cansız varlıklarınızı bilmek zorundasınız. İstatistiki verileriniz makyajlanmış olmamalı ve güven oluşturmalıdır. Yanlış verilerden doğru politikalar beklenmemelidir. Veriler açık ve şeffaf olmalıdır. Ülkenizde bu konuda hangi sorunlar yaşanıyor? Hangi noktaları tıkıyor? Üreticiler neden kayıt altına girmek istemiyor? Kamu neden kayıt dışılığı engellemek istemiyor?
8-Ülkelerin yönetim sistemi: Yapılan araştırmalar çoğulcu ve katılımcı kamu yönetim sistemleri ile yöneten ülkelerin Tarım ve Gıda güvenliği sorunlarının daha az olduğu; merkezi veya otoriter sistemler ile yönetilen ülkelerde ise yapısal sorunların biriktiği ve çok karmaşık hale dönüştüğü görülmektedir. Otoriter ya da merkezi yönetim sistemlerinde sorunlar tek merkezden çözüm beklenirken, çözümler kırsal bölgelerde etkileri ya geç oluyor ya da olamıyor. Liyakatli insanlar işin başına geçemiyor. Liyakatsizlik normalleşince bana necilik alıp başını gidiyor. Merkezden talimat veya kaynak gelmez ise inisiyatif alamıyor. En ücra köşelerin sorunları çözülemiyor. Sorunlar bütünleşik olduğundan kapsamlı yaklaşımlar ortaya konamıyor. Sizce ülkenizde bu durumdan kaynaklı sorunlar var mı? Varsa hangi konular bu mevcut durumu takılıyor?
9-Coğrafik farklılıklar: Bir ülke alansal anlamda büyük, farklı coğrafik (iklim, toprak, yüzey) özellikler barındırması ve poli- kültür özellikler barındırıyor ise sorunlar ve çözümler söz konusu farklılıklar üzerinden değerlendirilmelidir. Ülkeniz bu özellikleri barındırıyor mu? Hangi uygulamalar söz konusu farklılıklardan olumsuz etkileniyor?
10-Kültürel bağlılık/erozyon ve etik değerlerde bilinç ya da erozyon: Bu konuyu bir sonraki bölümde detaylı anlatacağımdan sadece başlık olarak vermek istiyorum.
Söz konusu on maddenin dokuzunda tarım ve gıda ekosisteminde sorun diye sınıfladığımız özelliklerin kökünde aslında tarımdan değil; o ülkenin örgütlenmesi ve insan faktörü olduğu ortaya çıkıyor. İster hukuktan, isterseniz yönetim sistemlerinden bahsedin sorunun kaynağı insan veya o ülkede yaşayan insanların örgütlenme şekli ve sorunlara olan bakış açılarımızdan olduğunu görüyorsunuz.
Eğer bir çözüm arıyorsanız tespit ettiğiniz sorunu söz konusu 10 maddenin altına yazarak sorun ağacı oluşturabilir; sonrasında da çözüm önerilerini yine aynı 10 maddenin içinde çözümleri bulabilirsiniz. Ben on madde dediğime bakmayın siz daha fazla olduğunu belirleyebilirsiniz. Daha da ileri giderek hangi çözümü kim/kimler, ne zaman (kısa, orta uzun vade), nasıl ve ne kadar kaynak yaratarak çözülebileceğini bulabilirsiniz.
Bu yazı futbol yorumculuğuna benzer sonuçtan çıkarımlar yapıp tarımın sorunlarını konuşmak isteyenler için çok anlamsız biliyorum.
Gerçekten sorunları görmek ve çözmek isteyenler için de ne kadar zor olduğunu da umarım anlatabilmişimdir.
Ve yine umarım sorunun tarımdan kaynaklı olmadığını…
Bir sonraki yazımda Tarım ve Gıda Ekosisteminin Bozulmasında Kültürel Erozyon ve Etik Değerlerde Aşınmanın neden ve sonuçlarını ülkemiz özelinde anlatacağım. O zamana kadar hepinize sağlık ve esenlikler diliyorum.

