29.07.24

ICLEI Dünya Kongresi 2024 Gerçekleşti

ICLEI’nin 2024 Küresel Kongresi, 18-21 Haziran tarihlerinde, Brezilya’nın Sao Paulo kentinde yapıldı. 1.700 kent lideri, bilim insanı ve sivil toplum üyelerinin bir araya geldiği toplantıda; sürdürülebilir kalkınma, iklim ve dayanıklılık, düzeyli yönetişim ve doğa konuları ele alındı.

125 ülkeden 2.600 yerel ve bölgesel üyesiyle ICLEI, dünya ölçeğinde sürdürülebilir kentsel kalkınma konusunda çalışan en büyük yerel ve bölgesel yönetim ağı. ICLEI’nin programları, projeleri, girişimleri, araştırmaları, kapasite geliştirme ve savunuculuğu, sürdürülebilirliğe yönelik dünya çapındaki eylemleri yönlendirir. Amacı; sürdürülebilir, dayanıklı, kapsayıcı, güvenli şehirler ve bölgeler.

ICLEI’nin sürdürülebilir kentsel kalkınma yol haritası beş kapsamlı ve birbiriyle bağlantılı yaklaşımdan oluşuyor: Doğaya dayalı, sıfır emisyon, döngüsel, dirençli ve adil kalkınma. Adı geçen beş yaklaşım, hızla değişen dünyada eylemleri şekillendirmek ve yönetmekle birlikte şehirlerimizi ve bölgelerimizi dönüştürmek için pusula görevi görüyor.

Dünya nüfusunun %50’sinden fazlasının barındığı, seragazı emisyonlarının %70’inin kaynağı, atıkların %50’sinin kaynağı, kaynak kullanımının %75’inin gerçekleştiği ve dünya enerjisinin %78’inin tüketildiği yerler olarak küresel kalkınmanın gidişatını şehirler belirliyor. Gezegenimizdeki pek çok sorunun temel çözümü yerel kalkınmanın sürdürülebilir olmasından geçiyor. Bu nedenle kentsel dönüşüm sürdürülebilir bir dünyanın kilit noktası.

ICLEI , sürdürülebilir kentsel dünya için yol haritası geliştiriyor

ICLEI her üç yılda bir Dünya Kongresi’ne ev sahipliği yapıyor. Kongrenin en önemli amacı; üyelerin sürdürülebilir kentsel kalkınma konusundaki başarılı çalışmalarını paylaşarak kolektif etkiyi ölçeklendirmek ve sürdürülebilir kentsel kalkınmaya yönelik modeller geliştirmek. Çok düzeyli eylem ve işbirliği, sürdürülebilir kentsel kalkınmanın olmazsa olmazı. Bunun bilincinde olan ICLEI üyeleri; iklim, doğa ve sürdürülebilirlik hedeflerine etkili bir şekilde ulaşmak için çalışmalarını yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde yürütüyor. Kongre, birlikte hareket etmenin yanı sıra daha etkili küresel ve ulusal politika talep etmenin etkisini ve potansiyelini de ortaya koyuyor.

ICLEI Genel Sekreter Gino Van Begin, açılış konuşmasında 100 milyon Amerikan dolarlık bir fon sağlandığı müjdesini verdi: “Önümüzdeki üç yıl içinde 340 program, proje ve girişim aracılığıyla etkimizi genişletmeye ve ölçmeye devam edeceğiz. Bu Dünya Kongresi ve ICLEI São Paulo Stratejik Vizyonu’muz 2024-2030 aracılığıyla, gerçekten sürdürülebilir bir kentsel dünya için yol haritası geliştiriyoruz”.

İklim

Van Begin, ‘Mayıs ayı dahil son 12 ay üst üste kaydedilen en sıcak aylar oldu. 25 yıldır sürdürülebilirlik ve iklim konusunda çalışıyorum. Küresel ısınmayı 1,5 derece altında tutma konusu hep önde olurdu. Ama bilim artık bize bu ihtimalin yok denecek kadar az olduğunu söylüyor. Hatta Van Begin, “Büyük olasılıkla 2027’ye kadar 1,5’u aşacağız” dedi.

Van Begin konuşmasında şunlara da yer verdi: ‘Hızla değişen iklimimizin şiddetli küresel etkilerini her gün görüyoruz: Her gün bir yerlerden sel, yangın, kasırga, hortum haberleri alıyoruz. Ve her biri bir öncekinden daha şiddetli olmakla birlikte daha büyük zararlara yol açıyor. Yerel ve bölgesel temsilciler olarak iklim eylemsizliğinin korkunç sonuçlarını her gün görüyoruz çünkü bu şokların genellikle ilk hissedildiği yerler şehirlerimiz. Yapılı çevre; endüstriyel, ticari ve ulaşım faaliyetlerinin yoğunluğu şehirleri doğal olarak çevredeki kırsal alanlara göre daha sıcak yerler haline getiriyor.’

Şehirler gerçekten iklim krizinin ön saflarında. UNDP’ye göre, iklim eylemlerinin %80’i yerel düzeyde gerçekleşiyor. Birçok ülke, Paris Anlaşması kapsamında Ulusal Olarak Belirlenen Katkılar’daki (NDC) hedeflere ulaşmak için şehirler bazındaki uygulamalara güveniyor. Bu da ulusal planlama süreçleri ile alt ulusal düzeydeki süreçler arasındaki uyumun güçlendirilmesinin önemini vurguluyor.

“Our Changing World” oturumunun açılış konuşmasını gerçekleştiren Jeremy Eppel, iklim krizi konusunda yaptığı konuşmada sorduğu sorularla sorunun boyutlarını ortaya koydu:

‘’Şehirlerimiz iki önemli soruyla karşı karşıya:

  • 1,5 derecelik ısınma eşiğini aşmamızın şehirler için gerçekte ne anlama geldiğini anlıyor muyuz?
  • Çok daha sıcak bir geleceğe hazırlanmak için yeterince çaba gösteriyor muyuz?

Ve hepimizin karşı karşıya olduğu en kışkırtıcı ve endişe verici sorular:

  • Küresel sıcaklıklar ne kadar artacak? Ne kadar hızla artmaya devam edecek?
  • Geri dönüşü olmayan eşiği geçtiğimizde bizi neler bekliyor?
  • Tamamı büyükşehirlerde bulunan dünyanın finans merkezleri, gezegenimizi ısıtan fosil yakıt şirketlerini finanse etmeye devam edecek mi yoksa portföylerini kapsamlı bir şekilde yenilenebilir enerji ve doğa bazlı çözümlere yönelik net sıfır hedefi olan, doğaya olumlu yatırımlara kaydıracak mı?
  • Dünyanın her yerinde entegre çözümlerin ve yenilikçi yaklaşımların örnekleri var. Ama bunlar küresel çapta etkin olacak kadar yaygınlaşıyor mu?

Bunlar kaçınamayacağınız ve kaçınmamanız gerektiğini düşündüğüm sorular. Aksine bu tür benzeri görülmemiş zorluklar sizi adım adım değişimin ötesine geçmeye; daha radikal teknolojik, sosyal, finansal ve politik çözümler aramaya teşvik etmeli. Şehirlerimiz, bölgelerimiz ve topluluklarımız şimdiden 1,5 derecenin ötesinde bir gelecek planlamalı ve buna uyum sağlamalıdır.”

İnsanlar, artık şehirli bir tür

Kongre’de çoğu konuşmacı çoklu kriz döneminden geçmekte olduğumuza dikkat çekti.

  • İklim krizi,
  • Doğa kaybı, biyoçeşitlilik kaybı,
  • Savaş, çatışma,
  • Ekonomik yapıların kırılganlığı,
  • Sosyal yapıların kırılganlığı, sosyal eşitsizlikler,
  • Adaletsizlik,
  • Hızlı kentleşme,
  • Doğal afetler,
  • Hızlanan teknolojik değişim.

Krizlerin çoğu birbirine bağlı ve karmaşık. Yanı sıra krizler, şehirlerimizin ve bölgelerimizin karşı karşıya olduğu zorlukları daha da şiddetlendiriyor; yerel yönetimlerin sürdürülebilirlik çabalarını daha da karmaşık hale getiriyor.

ICLEI Genel Sekreter Yardımcısı Kobie Brand’in bu konuda söyledikleri son derece çarpıcı: “Çoğu şehir ve bölge, son 10 yıldır neredeyse sürekli olarak birbirine bağlı krizlerle karşı karşıya. Krizlere aşinayız. Artık kriz modunda planlama ve geliştirme yapıyoruz. Bugün burada bulunan hepimiz değişime o kadar aşina olduk ki… Yaşamlarımız boyunca gezegenimizde çok büyük değişiklikler gördük. Aslında yaşamımız boyunca insan deneyimimiz tamamen değişti ve 2008’den bu yana ağırlıklı olarak şehirli bir tür olduk. Ve bu şaşırtıcı gerçekliğin bedeli olarak giderek artan sosyal ve çevresel krizlerle karşı karşıyayız.’’

Zihinlerin değişmesine ihtiyaç var

Brand, ‘‘İnsan yerleşimi için doğal yaşam alanlarının yok edilmesi hızlanıyor ve şu andan 2030’a kadar 290.000 kilometrekarelik doğal yaşam alanının kentsel büyüme nedeniyle kaybolması bekleniyor. 1,5 derecelik ısınmayı aşacağımız açıkça görülüyor ve bu dünyanın bazı bölgelerinde muhtemelen 3 ila 6, hatta muhtemelen 8 dereceyi aşacak. Bunu Sahraaltı Afrika’da hissetmeye başladık bile. İnsanlarımızın yaşamlarını nasıl iyileştiririz? Çocuklarımıza nasıl olumlu gelecekler planlayabiliriz? Kolektif eylemi nasıl motive ederiz? Ahlaki görevimizin bu krizleri saf bir iyimserlikle, hatta sevinçle karşılamak olduğunu savunuyorum. Değişen dünyamızda zihinlerin değişmesine ihtiyacımız var. İnsanları yaratıcılıkla, yeni yöntemlerle, alışılmadık seslerle bir araya getirmeliyiz. Proaktif ve şefkatli liderliğe ihtiyacımız var” şeklinde sözlerini noktaladı.

Küreselden yerele, yerelden küresele

Sürdürülebilirlik için çok taraflı işbirliği ve çok düzeyli yönetişime ihtiyaç var. İklim ve doğa krizlerine yönelik, hükümetin ve sivil toplumun her düzeyinde kapsayıcı diyaloglar içeren entegre yaklaşımlara duyulan gereksinim acil.

ICLEI üyeleri, şehirlerin ve bölgelerin karşılaştığı zorluklara çözüm bulmak için küresel stratejilere olan ihtiyacı vurguladılar. Yerel yönetimlerin stratejilerin geliştirildiği süreçlere dahil edilmelerinin öneminin altını çizdiler.

ICLEI’nin başkan yardımcılarından Başkan Sefiani yerel ve küresel arasındaki ilişki üzerinde konuştu: “Şehirlerin ve bölgelerin liderleri olarak küresel zorlukları uygulanabilir yerel stratejilere dönüştürme konusunda ön saflarda yer alıyoruz… COP16 (biyoçeşitlilik) ve COP30’da (iklim) alınan kararlar şehirlerimize ve bölgelerimize yansıyacak. Biyoçeşitliliği korumaya, iklim değişikliğini yavaşlatmaya ve dayanıklı topluluklar oluşturmaya yönelik kolektif çabalarımızın gidişatını bunların belirleyeceğini umuyoruz. Ancak bu küresel gündemin başarısı, bunların yerel yönetim yapılarına, şehirlere ve bölgelere entegrasyonuna ve COP’larda formüle edilen politikanın seçmenlerimizin günlük zorluklarını karşılamasına bağlı. Küresel stratejiler şehirlerimizin karşı karşıya olduğu temel zorlukları ele almalı. Biz politikayı şekillendirmek için çok düzeyli diyaloglara dahil olmalıyız.”

Dr. Champa Patel yerel yönetimlerin finansmana erişimindeki zorluklara dikkat çekti: “COP28 metni, yerel ihtiyaçlara odaklanan ve finansmanın kilidini açan iddialı NDC’leri hayata geçirmek için ulusal hükümetlerin yerel yönetimlerle birlikte çalışmasının önemini içeriyordu. Yerel yönetimlerin mali kurumlarda söz hakkı yok. Ancak çok taraflı mali kurumlarda bu konuda reform yapılmalı; yerel ve bölgesel yönetimlere söz hakkı tanınmalıdır. Bu kurumlarda yapılacak reformlar çok düzeyli eylemleri teşvik etmelidir. İklim eylemlerinin çoğu yerelde gerçekleşiyor ve buna karşın ancak uluslararası finansmanın yalnızca küçük bir kısmı yerel ve bölgesel yönetimlere akıyor. İklim kriziyle mücadelede ihtiyaç duyulan kritik geçişlerin sağlanması için yeni finansman araçlarına ihtiyaç var. Gelişmekte olan ülke şehirlerinin kredi değil, hibe alması gerekiyor”.

Reuters tarafından 2023 yılında yapılan bir araştırmaya göre, şehirler ihtiyaç duydukları iklim finansmanının yalnızca %1’ini alıyor. Bununla birlikte, 2015 ila 2022 arasında çok taraflı kalkınma bankaları (MDB’ler) kentsel kalkınmaya 62 milyar dolar tahsis etti. İklim projeleri toplam finansmanın %21’ini oluşturuyor.

Kaynak: iclei.org