İklim krizinin de etkisiyle tatlı su kaynaklarının yönetimi, günümüzün öncelikli sorunlarından birini oluşturuyor. Tatlı su kaynaklarının önemli bölümü bulunduğu yerin sınırlarını aşıyor ve birden fazla ülkenin siyasi sınırlarına ulaşıyor. Artan su stresi ve kirlilik ile birlikte “su” yalnızca devletlerin değil toplumların, iş dünyasının, uluslararası örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının gündeminde de yer tutuyor.
Tatlı su türlerinde 1970’ten bu yana %83 oranında azalma görülüyor ki bu oran kara ve deniz alanlarında yaşanan azalmanın iki katına tekabül ediyor. Öte yandan 153 ülkenin topraklarında 286 sınır aşan nehir bulunuyor ve bir ülkenin sınırlarını aşan nehirlerin kötü yönetimi, toplumsal huzursuzluğa ve çatışmalara yol açacak potansiyeli içinde barındırıyor. Uluslararası iş birliğinin eksikliği ve su yönetimindeki yetersizlikler, ülkeler arasındaki sorunların daha da büyümesine yol açıyor.
‘Nehirler İçin Uluslararası Eylem Günü’
Topluluklar temiz ve akan suya erişebilmeli, bununla birlikte herkes suyunu ve yaşamını etkileyen kararlarda söz sahibi olabilmeli. İklim krizinin de etkisiyle bu hakların her zamankinden daha güçlü savunulmasının zamanı geldi. Aynı nedenle her yıl 14 Mart’ta kutlanan Nehirler için Uluslararası Eylem Günü, 27. yıldönümünde “Herkes için Su” vurgusu yapıyor. Çünkü suya erişim, hayatımızı sürdürebilmemiz için son derecede önemli.
Uluslararası Nehirler, nehirleri korumayı ve etrafında yaşayan toplulukların haklarını gözetmeyi misyon edinmiş bir organizasyon. “Herkes için Su” temalı, 27. eylem gününün amacı; doğa üzerinde yıkıcı sonuçlara yol açan su geliştirme projelerine karşı ses yükseltmek, su havzalarının sağlığını iyileştirmek, nehirlerin adil ve sürdürülebilir yönetimini talep etmek, bölgesel ve uluslararası iletişim ağları inşa etmek olarak belirlendi.
Eski adı Uluslararası Barajlara Karşı, Nehirler, Su ve Yaşam Günü olan Nehirler için Uluslararası Eylem Günü, ilk olarak Mart 1997’de Brezilya’nın Curitiba şehrinde gerçekleşen İlk Uluslararası Barajlardan Etkilenen İnsanlar Toplantısı’nın katılımcıları tarafından oluşturuldu.
Farklı kıtalardaki 20 ülkeden gelen temsilciler, günün 14 Mart’ta, Brezilya’nın Büyük Barajlara Karşı Eylem Günü’nde gerçekleştirilmesinde karar kıldı. İlk uluslararası Barajlardan Etkilenen İnsanların Toplantısı, barajlardan etkilenenlerin küresel ağını oluşturma ve güçlendirme yolunda başarılı bir ilk adım oldu. Katılımcıların çoğu, hükümetlere, kredi veren kuruluşlara ve şirketlere karşı verdikleri bölgesel mücadelelerdeki yalnızlık hissine son verdiklerini, aynı zamanda topluluklarının motivasyon ve güç kazandıklarını bildirdi.
Çin örneği
Öte yandan günümüzde izlenen kimi baraj diplomasisi politikaları yol açtığı adaletsizlikle iklim krizini derinleştirmeye devam ediyor. On yıl önce gerçekleştirilen özelleştirilmeye kadar Çin devletine ait olan baraj inşaatı şirketi Sinohydro, dünya genelindeki yeni barajların %50’sinden fazlasını inşa etmeyi talep etmişti. Çin, tek başına diğer tüm ülkelerin hizmette olan barajlarının toplamından daha fazla baraja sahip. Bununla birlikte ülkenin dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan barajlarının birçoğunda, yerel ve bölgesel otoriteler arasında şeffaf su paylaşım anlaşmaları bulunmuyor.
Uluslararası çevre standartları karşısında kendi yolunu çizen Çin’in baraj diplomasisi, küresel gerilimi tırmandırırken su güvenliğini de tehdit ediyor. Çin’in ülkelere baraj kurmak için finansman sağlaması ve barajları inşa etmesi aslında Pekin’in küresel boyuttaki çok kutuplu platformlarda egemenlik sağlama vizyonundan kaynaklanıyor.
Çin 1997’de Birleşmiş Milletler (BM) Su Yolları Sözleşmesi’ni onaylamaya yönelik BM Genel Kurulu kararına karşı oy kullanan üç ülkeden biriydi. Bu adımı ile yukarı kıyıdaş ülkelerin ortak su yollarında kendilerine düşen payı geliştirmekte özgür olması gerektiğini savunan Çin, uluslararası nehirlerin kullanımını düzenleyen anlaşmaları engellemeye çalışmıştı.
Çin’in dünya çapında güçlenen nüfuzu, sınıraşan nehir iş birliğinde yeni zorluklar yaratabilir ve çatışma yönetimi ve işbirlikçi kalkınma açısından da farklı zorluklar ortaya çıkarabilir. Barışçıl sınıraşan su paylaşımının kıyıdaş ülkeler arasındaki şeffaf anlaşmalara dayanmasına karşın Çin, uluslararası nehir havzalarında yeni barajları finanse ederken dahi şeffaflığın kenarından geçmiyor. Bu tür barajların inşasının uluslararası çevresel ve sosyal standartlara da uygun olmadığı biliniyor. Görece demokratik bir anlayışla kurumların dış baskılara açık olduğu Batı’nın aksine, Çin sivil toplumu baraj inşaatı uygulamalarını etkili bir şekilde eleştiremiyor ve Pekin uluslararası taleplere karşı direniyor.
Kaynak: internationalrivers.org / sciencelearn.org.nz