
İklim krizi her geçen yıl kendisini daha fazla hissettiriyor. Yaşanan felaketlerin sayısı ve etkisi her geçen gün daha çok artıyor. Sadece 2025 yılının şu ilk 4 aylık döneminde kuraklık, zirai don, dolu, aşırı yağış, fırtına ve daha birçok felaket üst süte geldi. Bu felaketlerden tarımsal üretim büyük zarar gördü. Yılın devamında muhtemelen kuraklık, aşırı sıcak ve diğer felaketler yaşanacak. Deyim yerindeyse 2025 tam bir felaketler yılı oluyor.
Yaşanan felaketler karşısında çiftçi çaresiz kalıyor. Tarım sigortası yaptıranlar zararının bir bölümünü karşılasa da çiftçilerin çoğu gelirinden, geçiminden yoksun kalıyor. Daha etkili bir desteklemenin devreye alınması gerekiyor. Ayrıca bu tür felaketlerin artacağı dikkate alınarak gelecek yıllar için önlemlerin şimdiden alınması gerekiyor.
Öncelikle yılbaşından bu yana yaşananları hatırlayalım. Elbette yılbaşı öncesi de var. Hububat ekimi 2024’ün sonbaharında yapıldı. O dönemde de yaşanan sorunlar felaketler var. Ama bu yazıda 2025 yılını ele alalım.
Kuraklık ürkütücü boyutlarda
Meteoroloji genel müdürlüğü her ay düzenli olarak kuraklık haritalarını yayınlıyor. Şubat’ta açıklanan Ocak 2025 kuraklık haritasında ülkenin neredeyse tamamı “acil durum” olarak nitelendirilen şiddetli kuraklık altındaydı. Sonraki aylarda da bu durum devam etti. Son olarak 18 Nisan’da açıklanan Mart ayı kuraklık haritalarında da ülkenin çok büyük bölümünün şiddetli kuraklık (acil durum) yaşadığı görüldü. Kuraklık nedeniyle barajlardaki su seviyesinin büyük oranda düşmesi nedeniyle tarımsal üretimde su kısıtlamaları gündeme geldi. Birçok ilde su kısıtlamasına gidildi.
Barajlarda su azaldı, tarıma su yok!
Dünyada ve Türkiye’de suyun ortalama yüzde 73-77’si tarımda kullanılıyor. Dolayısıyla tarımsal sulamada suyun verimli kullanılması, tasarruf yapılması çok büyük öneme sahip. Ancak yıllardır söylüyorum, Türkiye su zengini değil ama suyu zenginmiş gibi kullanıyor.
Su verimliliği, su tasarrufu konusunda yıllardır toplantılar, etkinlikler yapılır. Genellikle evlerde kullanılan suyun tasarrufu öne çıkarılır. Elbette bunlar yapılmalı. Fakat, suyun yüzde 77’si tarımda kullanılıyor. Burada yapılacak tasarruf, verimli su kullanımı çok daha önemli. Örneğin su sorununun en üst düzeyde yaşandığı bu dönemde artık vahşi sulamadan vazgeçmek gerekir. Tarım ve Orman Bakanlığı verisine göre tarımdaki su verimliliği yüzde 51. Yani tarımdaki suyun yüzde 49’u kayıp. Sulama yapılan kanallarla baktığınızda suyun neden bu kadar kayıp olduğunu görebilirsiniz. Suyun taşındığı kanallarda doğru dürüst bakım onarım çalışmaları yapılmıyor. Bu konuda yatırım yapılmıyor. Barajdan tarlaya suyun kapalı sistemde getirilmesi gerekiyor. Bu yeni yapılan barajlarda uygulansa da yüzde 70-75’i açık kanallarla su tarlalara ulaştırılıyor.
Çukurova’da üretim yapan çiftçilerle konuşurken şu tespiti yaptılar: “Kanallarda bakım onarım çalışmaları yapılsa en az bir Çukurova daha sulanır.” Yine bir üretici mevcut kanalların içine boru döşenerek kapalı sistemle su taşınabilir. Yapılacak ok iş var ama ne yazık ki yapılmıyor.
Hangi illerde su kısıtlaması var?
Yeraltı suyu kullananlar her yıl biraz daha derine inerek ve daha yüksek maliyetle ürünlerini sulamaya çalışıyor. Ancak yeraltı sularlında da azalma var. Onun da bir gün sonu gelecek. Şu anda asıl sorun baraj sulamalarında yaşanıyor. Birçok ilde barajlardaki su seviyesi nedeniyle tarımsal sulamada kısıtlamaya gidiliyor.
Aydın ve Denizli’nin içinde bulunduğu Büyük Menderes Havzası’nın sulamasında kullanılan Adıgüzel, Cindere, Kemer, Çine Adnan Menderes ve Gökbel Barajlarında bitki su ihtiyacına göre depolama durumunun “kritik” seviyede olduğu belirtilerek tarım alanlarının sadece yarısına su verilmesi, kalan yarısında kuru tarım yapılması kararı alındı. Su verilecek olan havzanın içerisinde kalan tüm ürünlere en fazla 2 defa sulama suyu verilecek. Ancak ikinci sulamalar tamamlandıktan sonra gelen akımların yeterli olması durumunda üçüncü defa sulama suyu verilebilecek. Üreticilerin, ziraat odalarının sert tepki gösterdiği bu kararın uygulanmasında da ciddi sorunlar yaşanması bekleniyor. Kararın 28 Şubat’ta alınması, su verilmeyecek arazilerde kuru tarım yapma seçeneği de çok sınırlı. Ayçiçeği üretimi yapılabiliyor onda da verim düşük. Bu tür kararlar alındığında çiftçinin kaybının da mutlaka karşılanması gerekir. Ayrıca, damla sulama, pivot sulama gibi basınçlı sulama sistemi kuran çiftçilerin bu kısıtlamanın dışında tutulması gerekir. Onlar zaten en az yüzde 50 daha az su kullanıyor. Basınçlı sulama sistemlerinin desteklenmesi ve kısıtlama dışında tutulması daha çok çiftçinin bu sisteme geçmesini sağlayarak suyun verimli kullanılmasını sağlar.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin Mart 2025 Fenolojik Değerlendirme Raporu’nda Denizli’de baraj doluluk oranlarının düşük olması nedeniyle tarımsal sulama kısıtlaması kararı alındığı belirtilerek Valilik tarafından arazilerin yüzde 50’sinde yalnızca kapalı devre damlama sulamaya izin verileceği, geri kalanında 2 kez su verileceği açıklamasına yer verildi.
Aynı raporda Kırıkkale’de Sulakyurt Barajı ve Kalecik-Uludere Barajı’nda doluluk oranlarının yüzde 6 seviyelerinde kalması nedeniyle bu barajların tarımsal üretimde kullanıma kapatıldığı bilgisi yer aldı.
Kahramanmaraş Kartalkaya Barajı’nda aktif doluluk oranının yüzde 40 olması nedeniyle tarımsal sulamaya su verilmeyeceği açıklandı.
Adana Ceyhan Sol Sahil Sulama Birliği Aslantaş Barajı’ndan geçen yıla göre yüzde 30 kısıtlı su alınacağı için gece sulaması yapılması önerilirken ikinci ürüne su verilmemesi de gündemde.-
Son 30 yılın en büyük zirai don felaketi yaşandı
Tarım ve Orman bakanı İbrahim Yumaklı Türkiye’nin, son 30 yılın en soğuk Nisan ayını ve belki de en yaygın zirai don felaketini yaşadığını söyledi.
Türkiye, Şubat, Mart ve Nisan’da olmak üzere kısa sürede 3 farklı zirai don felaketi yaşadı. İlk olarak 21-25 Şubat tarihlerinde Adana, Mersin ve Hatay’da etkili olan zirai dondan sert çekirdekli meyveler, patates, marul, limon, portakal, sera ürünleri, buğday, arpa, mısır olmak üzere çok ürün zarar gördü. İkinci olarak 21-22 Mart’ta Ege Bölgesi’nde yaşanan zirai dondan üzüm bağları, erkenci çeşit meyveler ciddi zarar gördü. Asıl büyük felaket 9-13 Nisan tarihlerinde yaşanan zirai don oldu. Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre 34 ilde, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne göre 65 ilde etkili olan bu zirai don felaketinden meyveler başta olmak üzere ekili, dikili birçok ürün zarar gördü.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın açıklamasına göre zirai dondan zarar gören sadece 16 meyve var. Bunlar; armut, ayva, badem, ceviz, elma, erik, fındık, kayısı, kiraz, limon, mandalina, nektarin, portakal, şeftali, üzüm ve fıstık.
Tarım teşkilatının tespitleri, paylaşımları ve sahadan aldığımız bilgiler en çok etkilenen ürünlerin kayısı, üzüm, elma, fındık, kiraz, şeftali, nektarin gibi meyveler olmakla birlikte buğday, arpa, erken ekilen şekerpancarı, mısır ve diğer ürünler de zarar gördü.
Son darbeyi de dolu yağışı vurdu
Şiddetli kuraklık, zirai don, dolu, fırtına ve daha birçok felaket üst üste geliyor. Hepsi aynı sezonda ve aynı ürünlere büyük zarar verdi. Son olarak Adana Ceyhan’da ve Osmaniye’de yoğun dolu yağışı ve fırtına buğday ile mısıra ciddi zarar verdi. Mersin Erdemli’de 26 Nisan’daki dolu yağışı meyve ve ekili alanlara çok büyük zarar verdi.
Yılın bundan sonraki döneminde muhtemelen kuraklık, aşırı sıcak, su sorunu tarımsal üretimi olumsuz etkileyecek. Bu yıl çiftçi için gerçekten çok zor bir yıl olacak.
Tarım sigortasının önemi anlatılmalı
Yaşanan bütün bu felaketler tarım sigortalarının önemini bir kez daha gösterdi. Üreticiler bir iki yıl zirai don olmayınca, bir felaketle karşı karşıya kalmayınca sigorta yapmıyor. Sigortalılık oranı bitkisel üretimde yüzde 23 seviyesinde. Devlet, üreticiye destek olarak sigorta bedelinin yüzde 50 ile yüzde 67’sini karşılamasına rağmen üreticiye pahalı geliyor. Sigortanın çiftçilere çok iyi anlatılması gerekiyor. Genellikle felaket yaşanınca sigorta akla geliyor. Sigorta yaptıranlar kapsamını net olarak bilmiyor. Bu felaketlerin artarak devam ettiği dikkate alınırsa sigorta konusunun her fırsatta çiftçilere anlatılması gerekir. Ayrıca sadece hasarı karşılayan değil, gelir koruma sigortasının da hızla yaygınlaştırılması sağlanmalı.
Sigortası olmayanın masrafı hasar oranında karşılanacak
Sigorta yaptırmayan çiftçiler için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir çalışma yapıldığını söyledi. Bu çalışmaya göre zirai dondan zarar gören çiftçilere yaptıkları masraf ürünlerinin gördüğü hasar oranında karşılanacak. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı bu çalışmayı şu örnekle anlattı: “TARSİM sigortası olanlar, sigorta poliçelerinin kapsamında olanlarının ödemelerini alacaklar. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı ancak sigortası olmayanlar için de bu hasar tespit çalışmalarının sonrasında hasarları nispetinde don hadisesinin olduğu zamana kadar o tarla için, o bahçe için ne harcama yapılmışsa, ne gider olmuşsa onların bedelini de hasarları nispetinde alacaklar. Basitleştirmek için ifade etmek istiyorum. Diyelim ki siz bahçenize 1000 liralık masraf yaptınız, hasarınız yüzde 100 ise o 1000 lirayı alacaksınız, hasarınız yüzde 50 ise 500 lirasını alacaksınız. Elbette bu bir süreç ve bir takvimi var. Tamamen fiziki şartların da bu hasar tespitine izin vermesi gerekir. Bazı yerlerde bu daha çabuk olacaktır, bazı yerlerde belki biraz sarkacaktır ama bu işlemi gerçekleştirmiş olacağız.”
Sadece üretici değil, tüketici ve ihracatta olumsuz etkilenecek
Yaşanan zirai don, kuraklık ve dolu zararından birçok üründe üretimin ciddi oranda azalması bekleniyor. Azalan üretim iç piyasada fiyat artışlarını gündeme getirecek. Birçok üründe fiyatların artması ve buna bağlı olarak gıda enflasyonunun daha da yükselmesi bekleniyor. Bu nedenle sadece çiftçi, üretici değil tüketici de bu felaketlerden olumsuz etkilenecek. Bu ürünleri hammadde olarak kullanan sanayici, ticaretini yapan tüccar, esnaf ve ürünle ilgili her kesim zarar görecek. Tüketici yüksek fiyat nedeniyle zaten sebze ve meyve almakta zorlanırken bu felaketlerin yaratacağı fiyat artışı tüketimde de düşüşe neden olacak.
Türkiye’nin geleneksel ihraç ürünlerinden fındık, kayısı, kuru üzüm başta olmak üzere birçok üründe yaşanan zirai don felaketinin ihracatı da olumsuz etkilemesi bekleniyor. Hem ürün miktarının azalması hem de kalite ile ilgili yaşanacak sorunlar, fiyat artışı ihracatın olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz görünüyor. Geçmiş yıllarda kayısı, fındık, üzüm gibi ürünlerde üretimin azalması sonucu yüksek fiyat artışları yaşanmıştı.
Özetle, yaşanan bu felaketlerin hemen hepsinde üretici büyük zarara uğrarken, tüketici, ihracatçı ülkenin tamamı olumsuz etkileniyor. Ürününü kaybeden üretici geçimini nasıl sağlayacak? Borçlarını nasıl ödeyecek? Devlet elinin çiftçiye uzatılması gerekiyor. Şu ana kadar açıklanan tarım sigortası olmayan çiftçilerin masraflarının hasar oranında karşılanması. Masrafların tamamı karşılansa bile çiftçi borçlarını ödeyemez, geçimini sağlayamaz. Daha büyük desteğe ihtiyaç var.
Ulusal Süt Konseyi’nin 1 Ocak 2025 itibariyle geçerli olacak referans fiyat litre başına 17 lira 15 kuruş. Birçok üretici genel olarak referans fiyatın altında süt satmak zorunda kaldığını bildiriyor.
Özetle, hayvancılıkta, et ve süt tarafında ciddi sorunlar yaşanıyor. Tam 15 yıldır bu sorunlara ithalatla çözüm aranıyor. Oysa sorunun kaynağında ithalat var. İthalata ödenen 12 milyar doların yarısı üretime verilse Türkiye bugün ithalatçı ülke olmaktan kurtulur ihracatçı olurdu. İthalatın çözüm olmadığını 15 yılda hala görmediyseniz burada “iyi niyet” yok demektir. Geçmiş birçok projede olduğu gibi yeni destekleme projesi de ithalata dayalı olduğu için kırsala bereket değil zarar getirir.

