Günümüzde sürdürülebilir tarımsal faaliyetlerde birçok zorluk ile karşı karşıya kalınıyor. Bunlardan en önemlisi ise etkili ve sürdürülebilir tarımsal üretim ile gıda güvenliğini kesinleştirmek. Bu noktada entegre mücadele yöntemi çevreye dost, ekonomik ve de sosyal sorumluluğa sahip olması nedeniyle öne çıkıyor. Entegre mücadelenin en önemli etmenleri ise biyolojik ve biyoteknik mücadeledir. Bu ikisi zararlı organizmaların kimyasal bitki koruma ürünlerine karşı geliştirdikleri bağışıklık ve dayanıklılık sorununa da çözüm sunar.
1959 yılında Stern tarafından ortaya atılan entegre mücadele terimi, biyolojik ve kimyasal yöntemlerin birlikte kullanımı olarak yorumlanıyor. Günümüze kadar birçok farklı şekilde tanımlansa da en sağlıklı tanımın FAO tarafından yapıldığı düşünülüyor: ‘Zararlı türlerin popülasyon dinamiklerini ve çevre ile ilişkilerini dikkate alarak, uygun olan bütün mücadele metotlarını ve tekniklerini uygun bir şekilde kullanarak, bunların popülasyonlarını ekonomik zarar seviyesinin altında tutan bir zararlı yönetimi sistemidir.’
Tarım Gündem Dergisi olarak, entegre mücadele ve biyolojik ürünler konusunu giriş konumuz olarak belirlediğimiz Temmuz-Ağustos sayımızda, özel röportaj konuğumuz BİOTED (Biyolojik ve Biyoteknik Mücadele Ürünleri Üreticileri ve Tedarikçileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Süzen oldu.
Entegre mücadele yöntemlerinin bütüncül bir yaklaşım gerektirdiğini belirten Süzen, biyolojik ve kimyasal ürünlerin birbirine rakip olmadığının altını çizdi. Süzen; ‘BİOTED olarak sektörün uyum içerisinde çalışmasını sağlayarak biyolojik mücadelenin daha da yaygınlaşması ve kabul görmesi için öncülük etmeye devam edeceğiz’ dedi.
BİOTED Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Süzen, gerçekleştirdiğimiz röportajda sorularımızı şu şekilde yanıtladı:
Entegre mücadele yöntemi nedir?
Entegre mücadele yöntemi (IPM), bitkisel ürünlerde yüzde 40’lara varan kayıplara yol açan zararlı organizmalarla mücadelede biyolojik, organik, kültürel, mekanik ve kimyasal olmak üzere tüm mücadele metotlarının birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanılmasını içeren bilimsel bir zararlı yönetim sistemi. İnsan sağlığına ve çevreye olan riskleri minimum düzeyde olan ekonomik ve ekolojik bitki koruma ürünlerinin uygun aralıkta ve dozda kullanımını teşvik eden bir mücadele programı olarak da tanımlamak mümkün.
En önemli etmenleri nelerdir?
Entegre mücadelenin en önemli elementleri biyolojik mücadele ve biyoteknik uygulamalardır. Yalnız biyolojik mücadele için konukçu, zararlı organizma ve doğal düşman arasında ekolojik ilişkinin çok iyi bilinmesi gerekiyor.
Entegre mücadelenin amacından bahseder misiniz?
Amaç zararlı organizmaları tamamıyla yok etmek değil, bunların popülasyonunu ekonomik zarar eşiğinin altında tutarak kontrol altına almak. Bu strateji sadece üretici, tüketici ve çevrenin maruz kaldığı toksik etkileri azaltmayı değil aynı zamanda zararlı organizmaların kimyasal ürünlere olan dayanıklılığını da azaltmayı hedefliyor. Bu noktada şunu belirtmek isterim; IPM programları amaçlarını pestisit kullanımını devre dışı bırakmak olarak ifade etmez. Pestisit kullanımını azaltmayı, güvenli kullanımı, bundan kaynaklı ekonomik kayıpları azaltmayı, çevre ve insan sağlığına olan zararları azaltmayı amaçlar. Dolayısıyla kimyasal uygulamalar ve biyolojik uygulamalar birbirine rakip mücadele yöntemleri değildir. Aksine IPM süreçlerinde birbirini destekleyen ve sistemin işlerliğini sağlayan parçalardır.
Avantajları nelerdir?
Öncelikle entegre mücadele, insan sağlığına ve çevreye olan riskleri minimum düzeyde tutar. Kalıntı ve direnç gelişimi sorununu çözer. Ekonomik ve ekolojik bitki koruma ürünlerinin uygun aralıkta ve dozda kullanımını teşvik eder. Üretici ve tüm paydaşların yararını gözetir. Kimyasal kullanımını minimum düzeyde tutarak mevcut diğer kontrol yöntemlerinin bütüncül olarak kullanılmasını sağlar. Zararlı organizmaların kimyasallara olan dayanıklılığını azaltır. Maliyet verimliliğini arttırır. Tüm bunlar sayesinde sürdürülebilir üretim ve gıda güvenliğine katkı sağlar.
Maliyet verimliliği konusunu biraz açar mısınız?
Evet, üretici maliyetleri konusunda bir parantez açmakta fayda var; çiftçi biyolojik mücadele ile üretim sırasında bazı avantajlar sağlar. Ancak asıl faydayı, ürünü hasat edeceği zaman görür. Biyolojik uygulamalarda hasat bekleme süresi yoktur; istediğiniz zaman hasat edebilirsiniz. Pazarda ürün fiyatı yükseldiğinde hemen hasat edip satarsınız. Ürün kalitesi, ürünün albenisi yüksektir. Dolayısıyla kozmetik niteliğiyle tezgahta da tercih edilir. Bu avantajlar biyolojik mücadelenin asıl öne çıkan faydalarıdır. Mutfaktaki tüketici açısından da birçok faydası var. Onlar da bunun faydalarını zaman içinde öğreniyor. Nihai tüketici bu yöndeki talebini büyüttükçe, biyolojik mücadele de yaygınlaşacaktır.
Başarılı bir entegre mücadele nasıl planlanmalı?
Entegre mücadelenin sağlıklı planlanıp uygulanabilmesi için;
- Ekosistem bütün olarak ele alınmalı ve araştırılmalı,
- Entegre mücadele programları hazırlanırken ana zararlılar dikkate alınmalı ancak potansiyel zararlılar göz ardı edilmemeli.
- Hedef alınan türlerin tamamen yok edilmesi yerine popülasyonları ekonomik zarar eşiğinin altında tutulmaya çalışılmalı.
- Kimyasal mücadele gerekiyorsa çevre dostu ve spesifik ürünler tercih edilmeli, bu ürünler etkili olan en düşük dozlarda ve en uygun zamanda kullanılmalı.
- Çevre direnci artırılmalı. Özellikle doğal düşmanların korunması ve desteklenmesine özen gösterilmeli.
- Ekonomi ve ekoloji ön planda tutulmalı.
- Entegre edilen yöntem ve teknikler birbirini engelleyici değil destekleyici olmalı.
- Mücadele yöntemlerinden uygun olanlar, birbirini tamamlayacak şekilde entegre edilmeli.
- Agroekosistemde bulunan hastalık, zararlı ve yabancı ot mücadelesi ayrı ayrı değil bütüncül yürütülmeli.
Entegre mücadele dünyada ne zaman ortaya çıktı ve nasıl gelişti?
Entegre mücadele kavramı ilk olarak 1959 yılında Stern tarafından ortaya atılmış ve bu kavram, biyolojik ve kimyasal yöntemleri, birlikte kullanılması olarak tanımlanmış. Avrupa’da da ilk IPM çalışma grubu “Working Group for Integrated Plant Production in Orchards” ismiyle 1959 yılında oluşturulmuş. Bu çalışma grubu şimdi “International Organisation for Biological and Integrated Control for Noxious Animals and Plants (IOBC)” olarak biliniyor. Entegre mücadelenin ilkeleri, 1965 yılında FAO tarafından belirlenmiş, ilk IPM terimi de 1967’de kullanılarak, 1970’li yıllarda program önem kazanmaya başlamış ve 1972 yılında da entegre mücadele (IPM) sistemine dönüştürülmüş.
Peki ülkemizde durum nasıl ilerledi?
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de aynı yıllarda entegre mücadele yaklaşımları benimsenmiş ve ürüne dayalı bir sistem belirlenerek, ana zararlı organizmalarla mücadele esas alınmış. İlk olarak 1970 yılında pamukta uygulanmaya başlanmış ve 1972’de elma ile fındık ilaveleriyle devam etmiş. IPM politika ve stratejileri dahilinde, 1992 yılından itibaren kimyasal pestisit kullanımının 1/3 oranında azaltılması hedeflenmiş ve IPM programlarının oluşturulmasına yönelik araştırmalara başlanmış. Bu hedefe ulaşmak için; kimyasal mücadeleye alternatif olarak, IPM çalışmaları ve alternatif kontrol metotları giderek daha önemli hale gelmiş.
Türkiye’de entegre mücadele konusunda nasıl bir yapılanma var?
Avrupa parlamentosu tarafından IPM’in 8 ana (Zararlı organizmaların engellenmesi ya da baskı altında tutulması için alınması gereken tedbirler, takip araçları, karar verme için esas eşik değerleri, kimyasal olmayan pestisitlerin tercih edilmesi, hedef organizma ve yan etkilerin minimize edilmesi, gerekli seviyelerde tutularak kullanımın azaltılması, anti-dayanıklılık stratejilerinin uygulanması, kayıt, takip, dokümantasyon ve başarının kontrolü) ve diğer önemli prensipleri ülkemizde de benimsendi ve bizim için en önemli unsurlar biyolojik ve biyoteknik mücadele oldu.
Bu yöntemleri kullanan üreticiler 2010 yılından itibaren devlet tarafından desteklenmeye başladı. Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü 2011 yılında “Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü” olarak organize edildi. Ayrıca bu kurum bünyesinde uluslararası çalışmaların da yürütüleceği bir “Biyolojik Mücadele Araştırma Merkezi’ kuruldu. Yine Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bünyesinde “Biyoteknik Mücadele ve Pestisit Uygulama Teknikleri Merkezi” bulunuyor.
Entegre mücadele içerisinde biyolojik mücadele nasıl konumlanıyor ve nelerden oluşuyor?
Biyolojik mücadele dediğimizde biyopestisitler dahil olmak üzere her türlü biyolojik kökenli çözümü kastediyoruz. Doğada doğal olarak bulunan böcekler, akarlar, bakteriler, funguslar, virüsler, nematodlar, balıklar, kuşlar, memeliler, salyangozlar ve sümüklü böcekler, protozoalar vb. canlı gruplarının hemen her birinde doğal düşman niteliğinde türler bulunmakta olup bunlar parazitoitler, predatörler, entomopatojenler ve antogonistler adı altında gruplandırılıyor ve biyolojik mücadele etmenlerini oluşturuyor.
Biyolojik mücadele uygulama yöntemleri nelerdir?
Biyolojik mücadele uygulama yöntemleri üç şekilde gerçekleştirilebiliyor. Bunlar;
- Zararlıların doğal düşmanı olan türlerin ithal edilerek yerleştirilmesi,
- Doğal düşmanların çoğaltılarak salınması,
- Doğada mevcut doğal düşmanların korunması ve desteklenmesi.
Biyolojik ürünlerin kullanımı artıyor diyebilir miyiz?
Dünyanın lider kimyasal firmaları artık biyo-çözümler dediğimiz ürünlere yöneliyor ve şu anda bu yeni nesil çözümler, cirolarının yaklaşık yüzde 10-15 ini oluşturuyor. Hedefleri ise 2030 yılına kadar cirolarındaki kimyasal-biyolojik dağılımını yüzde 50 seviyesine ulaştırmak. Dolayısıyla bu ürünlerin kullanımı artıyor diyebiliriz. Ancak hala istenilen noktaya gelmiş değil. Bu noktada maliyet açısından değerlendirmekten ziyade sonuca odaklanmak önemli. Biyolojik mücadele ile elde edilen verim artışı, kimyasal mücadele ile elde edilenden fazla. Dolayısıyla kar-zarar hesabını doğru yapmak gerekiyor. Diğer yandan bu konuda tüketici tarafında bilincin ve talebin artması da bu ürünlerin kullanımını artıracak önemli bir etmen. Biyolojik ürünler konusunda devlet yön göstericidir. Kişiler ise daha talepkâr olabilir.
BİOTED ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?
Biyolojik ve Biyoteknik Mücadele Ürünleri Üreticileri ve Tedarikçileri Derneği (BİOTED) 2013 yılında, Antalya’da kuruldu. Dernek olarak öncelikli amacımız biyolojik ve biyoteknik ürünler üzerinde çalışan firmalar arasında yardımlaşma ve dayanışma sağlamak. Sektörün uyum içerisinde çalışmasını sağlayarak ekonomik ve sosyal menfaatlerini korumak. Biyolojik ve biyoteknik ürünler konusunda farkındalık yaratarak kullanımını teşvik etmek.
Hedefleriniz nelerdir?
Bundan sonraki süreçte biyolojik mücadelenin daha da yaygınlaşması ve kabul görmesi için lider bir rol üstlenmeye devam edeceğiz. Hedefimiz, biyolojik mücadelenin tarımın standart bir uygulaması haline gelmesini sağlamak, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesine katkıda bulunmak ve gıda güvenliğini arttırmak. BİOTED olarak bu vizyon doğrultusunda bilimsel araştırmaları desteklemek, eğitim programları düzenlemek ve üyelerimizi inovasyon ve sürdürülebilirlik konularında teşvik etmek üzere faaliyetlerimizi sürdüreceğiz. Herkesin güvendiği ve saygı duyduğu; bilimsel anlamda otorite haline gelmiş, sektörü yönlendiren bir sektör örgütü olacağımıza inanıyor, bunun için çalışıyoruz.