Türk çiftçisi çeşitli mecralarda ürettikleri ürünlerin birçoğunun maliyetlerin çok altında fiyatlandığını ve iflasa doğru sürüklendiğini iddia etmektedirler. Neden olarak da hükümetin uyguladığı enflasyon ile mücadele politikasına dayandırılmaktadırlar. Çiftçiler söz konusu iddialarında haklılık payı bulunsa da tarım ürünleri fiyatlarının dünya genelinde geçen yıla kıyasla düştüğü gerçeğinden, ekonomik alım gücü azalan ülkesinden ve dünya ile ekonomik anlamda rekabet edemeyen tarımsal üretim gerçeğinden bahsetmemektedirler.
Tarım ürünlerinin fiyatlarının düşerken maliyetlerinin artması, kırsalda asgari yaşam maliyetlerinin yükselmesi, üretmek için gerekli finansmanın faizlerinin aşırı yükselmesi ve birçok tarım ürünün aynı dönem içerisinde “para etmiyor” oluşu sadece üreticileri değil girdi tedarikçileri ve finans sağlayıcıları da önümüzdeki yıl için kara kara düşündürmektedir. Diğer taraftan oluşan konjektürün gelecek yıl için ekiliş azalmalarına ve doğal olarak rekolte düşüşlerine sebep olacağı riski azımsanmayacak oranda varlığını sürdürmektedir. Borçlanarak ve/veya arazi kiralayarak üretim yapan üreticilerin iflas edip etmeyecekleri, borçlarını nasıl döndürebilecekleri belirsizliğini korumaktadır.
Bu yıl; Tahıllar, Limon, Mısır (dane, silaj), Pamuk, Soya, Şekerpancarı, Mercimek, Marul, Yağlık ayçiçeği, Çay, Yem bitkileri gibi birçok ürünün fiyatları üretici için hayal kırıklığı oldu. Sadece fiyatlar düşmedi, bazı önemli ürünlerde (incir, fındık, kestane, kuru kayısı) rekoltede de ciddi azalmalar oldu. Sıkıntının büyüklüğünü göz önünde canlandırmak için bu ürünlerin Türkiye’de ekili tarım alanının yaklaşık %80’ini kapsadığını ifade edebiliriz.
Genel sebeplerin yanı sıra fiyatı gerileyen her tarım ürünü grubunun kendine has bir hikayesi de oldu bu sene. Tahıl fiyatlarında gerilemenin en önemli nedenleri arasında; Covid-19 pandemisiyle yükselen gıda piyasalarında artık gıda krizi algısının azalıyor olması, dünya genelinde tahıl grubu rekoltelerinde yaşanan yükselişler ve ülkelerin yüksek stok miktarlarının azalmıyor oluşu gösterilebilir. Türkiye’de ise 2022-23 yılı başlarında yaşanan kuraklık beklentisi ile TMO’nun yüksek miktar (8 milyon ton) tahıl ithal etmesi ve akabinde beklentilerin aksine olacak şekilde yağışların bol olması ve sonucunda tahıl rekoltemizin beklentiden çok yükselmesi sezon öncesindeki senaryoları tamamen değiştirdi. Hasat döneminde silolar dolu kalınca TMO tahıl alımında isteksiz davrandı. TMO bugün elindeki mevcut fazlalık buğdayı elden çıkarmaya çalışıyor. Mısır üretiminde dünya fiyatlarının geri gelmesi ve mısır ürününün aşırı su ihtiyacı duyması sebebiyle ile kamu mısır üretimine çok sıcak bakmıyor. Çay ve şekerpancarı gibi fiyatının kamu tarafında belirlenen ürünlerde enflasyondan kaynaklı beklentilerden nispeten düşük fiyatlar verilerek enflasyon ile mücadelede beklentiler ortaya kondu. Diğer taraftan faizlerin bir anda yükselmesi ürün işleyen veya ticaretini yapan işletmeler için stok maliyetlerinin aşırı yükselmesine neden oldu. Bu durum ürün alıcıların isteksiz davranmasına ve düşük değerlerden ürün talep etmeleri ile sonuçlandı.
Yaptığımız hatalardan ders çıkarmıyoruz.
Limon gibi bazı ürünler bu yıl hasat edilemez hale geldi. 2020 yılında dış talepten kaynaklı fiyat artışları karşısında ihracat yasağı ile dış satımın engellenmesinin bedelini limon üreticisi bu yıl ağaçlarını keserek ödüyor. İhracat yasağı dünya piyasasından çekilme anlamına geldiğinden ithalatçı ülkeler süreklilik arz eden pazarlara yöneliyor. Bugün aynı yasakçı zihniyet zeytin ve zeytinyağı için ortaya konuyor. İki sene sonra zeytin üreticisi ağaçlarını kökler ise kim ona nasıl dur denecek bilinmiyor. Aslına bakarsanız tüm yaşananların bedelini çiftçinin ödemesinin nedeni ihracat yasağına, dünya pazarına dayalı serbest piyasa ekonomisine ses yükseltmek için örgütlenmeyen üreticiden kaynaklanıyor. Hamasi söylemler ve yapay beklentiler ile nasıl ikna edildiğini da bir miktar kendine sorması gerekiyor.
Oluşan konjektür; arazi varlığı çok, toprak kiralayarak üretim yapan üreticilerin borcu da yok ise ve aynı zamanda tarımsal işgücü olabilecek kalabalık aileye sahip ise onların tarımsal faaliyetini sürdürebilir kılıyor. Lakin arazi varlığı az yada çok yüksek piyasa ve/veya banka borçluluğu olan üreticilerin borçlarını döndürmeleri ve tekrardan üretim yapabilme gücüne sahip olmaları koşullar değişmez ise pek mümkün gözükmüyor. Borçlarını ödeme ve tarımsal faaliyetlerini devamı için alternatif finans kaynaklarına veya arazilerinin bir kısmını satarak elde edecekleri gelir üzerinden borçlarını döndürmeleri mümkün gözüküyor.
Çiftinin en önemli teminatı tarımsal arazilerin hala çok değerli oluşudur.
Çiftçi, yıl boyunca yaptığı faaliyetten beklediğinden fazla kar elde edemez ise arazisini ya da traktörünü satarak döndürecektir..
Çiftçi önümüzdeki yıl da kazanamaz ise başta bankacılık olmak üzere tüm sektörü olumsuz etkileyebilir
Üreticinin kazanamadığı dönemde yanlış ölçekte (gereğinden fazla borçluluk) üreticisini borçlandıran bankalar yüksek NPL oranları ile boğuşurken; üreticini doğru miktarlarda borçlandıranlar bu süreci nispeten daha az hasar ile atlatacaklardır. Her halükarda mevcut ekonomik koşullar devam eder ise önümüzdeki sezon reelde kredi daralması beklenecektir. Bu durum üreticinin finansmana erişiminde ciddi zorlukların yaşanabileceğini muhtemeldir.
Bu yıl özelinde birçok bitkisel ürünün zarar etmesi yada yeterince kazanç sağlanamaması üretici açısından gelecek yıl hangi ürünleri ekeceği konusunda kafa karışıklığı yaratıyor. Diğer taraftan üreticinin ne ekeceğini devletin belirleyeceği bir sezona doğru giriliyor. Bütün bu belirsizlikler sektörün tüm paydaşları için kafa karışıklığına neden oluyor.
Çiftçinin kazanması için önümüzdeki sezon döviz kurlarının gevşemesi ve kamunun bakış açısını değiştirmesi şart gözüküyor.
2022-23 sezonunda ekonomik darbe alan üreticilerin 2023-24 sezonunda ekonomik sıkıntı yaşamaya devam etmesi ve bu yıl uygulanan benzer fiyat baskılama politikaların sürdürülmesi durumunda Türk tarımı onarılamaz yaralanmalar ile karşı karıya kalabilir. Bu durumun geçekleşmemesi için baskılanan döviz kurunun yerel seçimden sonra yine gevşetilmesi ve kamunun üreticiyi koruyucu politikalara geri dönmesi gerekmektedir. Tarımsal girdide rekabeti arttırıcı ve maliyet azaltıcı politikalara yönelinmesi ile kalıcı olumlu sonuçlar elde edilebilecektir.
Kamu gıda enflasyonu ile mücadeleyi yanlış cenahta, yanlış yeri eşeleyerek sonuç aramaktadır.
Üretici fiyatlarının baskılanmasının tüketiciye ne ölçüde olumlu yansıdığının sorulması elzemdir. Hatta, ürün fiyatlarının direk yada dolaylı yollardan baskılanması tüketiciye hiç yansımış mıdır diye de sorulabilir. Başka bir ifadeyle çiftçilerin gücünün zayıflatılması enflasyon ile mücadelede başarı sağlamış mıdır? 2023 yılı Temmuz ayında 11.30-12.30 TL/kg aralığında üreticiden toplanan kırmızı mercimek bugün paketlenerek market raflarında en düşük 60 TL/kg satılmaktadır. Herhangi bir fire, bozulma ve maliyetli işlem gerektirmeyen bir üründe üretici ile tüketici arasında makasın beş kat olması hangi ekonomik gerekçeler ile açıklanmaktadır? Üreticisine kiloda 2 lira kar bırakmayan üründe kimler ne kadar kazanmaktadır? Enflasyonu üretici dövmek ile baskılanacağını düşünenlere sadece kırmızı mercimek örneği vermek yüzlerini kızartır mı bilinmez! Fakat, Kanada’dan mercimek satın almak için döviz temin etmek adına ülkemize karşı iyi duygular beslemeyenlere el açanların yüzlerinin kızarmadığı görülmektedir…