20.03.24

Coğrafi İşaretlerde 29 Yıllık Geçmişe Rağmen Henüz Sistem Kurulamadı

Coğrafi işaret, tüketiciler için ürünün kaynağını, karakteristik özelliklerini ve ürünün söz konusu karakteristik özellikleri ile coğrafi alan arasındaki bağlantıyı gösteren ve garanti eden kalite işareti. Türkiye, bulunduğu coğrafyanın sundukları nedeniyle coğrafi işaretler konusunda yüksek potansiyele sahip. Ancak tescil zengini olmasına rağmen katma değer sağlamada maalesef başarısız. Çünkü Türkiye’de bir coğrafi işaret sistemi yok. 

 Tarım Gündem Dergisi olarak Türkiye’nin coğrafi işaretler konusunda çalışan ilk ve tek birimi YÜciİTA (Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı) ile görüştük. Kuruluşunda Fransa örneğinden yararlandığını dile getiren YüciTA’nın kurucusu ve başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, ‘Türkiye, coğrafi işaretler potansiyeli çok yüksek bir ülke. Öncelikle bulunduğumuz coğrafya, bize çok çeşitli ürün yetiştirme olanağı sunuyor. Ama bunun değerlendirilmesi ve katma değer yaratması ancak etkin coğrafi işaretler yönetimiyle mümkün. Maalesef Türkiye’de, yirmi dokuz yıllık geçmişine rağmen hala bir coğrafi işaretler sistemi kurulamadı’ dedi. Röportajımızda Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu sorularımızı şu şekilde yanıtladı:

Coğrafi işaret denildiğinde ne anlamalıyız?

Coğrafi işaret, bir ürünü gösteren yer adıdır. Ürün bu yer adı ile tanınmış, onunla özdeşleşmiş ve onunla çağrılan bir üründür. Aslında bu durumu hepimiz tanıyoruz; söz gelimi bir tüketici markete girdiği zaman ‘Kars kaşarınız bulunur mu ya da Ezine Peyniriniz var mı?’ şeklinde sorar. Bunların ikisi de coğrafi işaretli üründür. Bu da demek oluyor ki coğrafi işaret tanımını kullanabilmemiz için ürünün, adının önünde mutlaka bir yer adı olmalı ve ürün yer adı ile ünlenmiş, çağrılan ve bilinen bir ürün olmalı. Çünkü ürüne bütün özelliğini veren o yerdir. O yer bir yöre, bir ülke, bir bölge olabilir ancak genellikle o yer, bir yöredir. Örnek verecek olursam Yeni Zelanda Kuzusu, İskoç Viskisi gibi.

Coğrafi işaretin unsurları nelerdir?

Coğrafi işaretleri anlamak için önce yöreyi çok iyi anlamak lazım. Yöre, çok özgün ve sınırları belli bir coğrafi alan. Bu bağlamda yörelerin sahip olduğu öne çıkan iki özellik var; ilki o yörede egemen olan ekosistemdir. Ekosistem derken, tarım ile ilgili topraklar, toprağın kalitesi, rüzgar, nem, güneş hepsini kastediyoruz. Bu ekosistem o yörede, o sınırları belirli alanda özgün bir ürün üretilmesine olanak verir. O ürün başka yerde aynı kalitede üretilemez. Malatya kayısısı ve Finike portakalı bunlara örnektir. İkinci unsur, o yörede yaşayan insan topluluğudur yani beşeri faktördür. Bu insan topluluğu tarihsel süreç içerisinde bir ürünün üretilmesi konusunda olağanüstü bir bilgi birikimi, beceri ve ustalık geliştirmiştir. Neticede o yörede üretilen ürün, başka bir yerde aynı kalitede üretilemez çünkü bu noktada ustalık söz konusudur.

Mahreç İşareti ve Menşe Adı nedir?

İki unsur arasındaki fark birincisinde, ekosistemden kaynaklanan ürünler için coğrafi alan sınırı vardır. İşlenmesi, hazırlanması, üretimi aynı coğrafi alan içerisinde gerçekleşmelidir. Bu ürünlere verilen ‘Menşe Adı’ korumasıdır. İkinci unsur içinse yine süreç aynı ancak bu noktada ürünün üretilmesi için gerekli hammadde, coğrafi alan dışından gelebilir. İkinci unsur için verilen ise ‘Mahreç İşareti’ korumasıdır. Örneğin Çorum leblebisi, Çorum’da nohut üretilmezken nasıl oldu da bu unvanı aldı? Çünkü Çorum’da bunun ustalığı var. Aynı şekilde Mersin cezeryesi, hammaddesi havuç Mersin’de yetişmezken burada bulunan ustalık sayesinde bu unvanı almıştır. Bu ürünlerin hiçbiri bulundukları yerin dışında üretilemezler. Örneğin Adana Kebabı İzmir’de üretilemez, üretilirse adı Adana Kebabı olmaz. O artık sadece kebaptır. Bir koruma faktörü daha var ancak o bir coğrafi işaret değil, ‘Geleneksel Ürün Adı’ korumasıdır. Burada korunmak istenen gelenektir; ürünün üretim metodu ya da ürünün içerisine giren geleneksel malzemelerdir. Örnek olarak Çakallı menemenini gösterebiliriz.

Neden coğrafi işarete ihtiyacımız var?

Öncelikle bu özgün ürünler bu şekilde korunmazlarsa istismara açık hale geliyor ve sahteleri türetiliyor. Coğrafi işaret bu noktada bir koruma kalkanı görevi görüyor. İktisatta ‘Kötü para, iyi parayı kovar’ yasası vardır; kötü mal da iyi malı piyasadan kovar. Coğrafi işaretlerin doğuşunda bu yatar. Dolayısıyla tescil alan ürün korunur. Finike portakalı, dünyanın en kaliteli portakalıdır ve taklide en fazla maruz kalan ürünlerden birine örnektir. Coğrafi işaretli ürünler son derece kaliteli, tekil, otantik, geleneksel ürünlerdir ve bu nedenle korunmalıdır. İkinci sebepse koruma, haksız rekabeti engelliyor. Bir diğer sebebi de tüketicileri aydınlatıyor ve yönlendiriyor. Coğrafi işaretli ürünler aynı zamanda çok iyi kırsal kalkınma araçları. Niş pazarlara ulaşmada önemli role sahipler ve gastronominin gelişimine katkı sağlıyorlar.

Coğrafi işaret kavramının ortaya çıkışı ne zaman ve nasıl oldu?

Coğrafi işaretlerin tarihi aslında eski Yunan’a, Mısır’a dayanıyor. Ancak yasal düzenlemelere tabi tutulmasının geçmişi çok fazla değil. Fransa’da, Bordeaux ve Bourgoin bölgelerinin şarapları son derece kalitelidir ve bu bölge şarapları hep taklit edilir. Bölge üreticileri, taklitlerden çok rahatsız olmuştur ve çok tepki göstermişlerdir. Özgünlüklerini korumak amacıyla sendika faaliyetlerinin başlaması 1800’lere dayanır. Çok sancılı bir süreç yaşanmıştır öyle ki 1911 yılında Fransız ordusu, ayaklanan bağcıları bastırmak için iki kez müdahale etmek zorunda kalmıştır. Tüm bunların sonucunda 1947 yılında Fransa Köken Adlandırmaları Ulusal Kalite Enstitüsü kurulmuştur. Fransa ve bu enstitü, coğrafi işaretler mucizesinin yaratıcısıdır.

Avrupa Birliği sürece nasıl dahil oldu?

Daha sonra Fransa, Avrupa Birliği’ne esin kaynağı oldu ve 1957 yılında ortak pazar kuruldu. 1992 yılına kadar her ülkenin kendi coğrafi işaretler yasal düzenlemesi vardı ancak 1992’de AB, hepsini birleştirdi ve iki tüzük çıkardı. Bunlardan bir tanesi coğrafi işaretler diğeri ise geleneksel ürün adının korunması ile ilgiliydi. Daha sonra Dünya Ticaret Örgütü’nün eleştirileri üzerine bu iki tüzük de birleştirildi ve AB kapılarını, birlik dışındaki ülkelere açtı. Bugün itibarıyla hepsi tarım ve gıda ürünü olmak üzere AB’nin vermiş olduğu toplam tescil sayısı 1687. Bunun 1377 adedi AB ülkelerine, 310 adedi diğer ülkelere ait. Türkiye ise iki adet AB tescilli ürüne sahip.

Türkiye’deki süreci de sizden dinleyebilir miyiz?  

1994’te Fas’ın Marakeş kentinde, Dünya Ticaret Örgütü kuruldu. Bu örgüte ek bir sözleşme olarak Fikri Mülkiyet Hakları Sözleşmesi imzalandı ve Türkiye de bu sözleşmeyi imzalayan ülkeler arasında yer aldı. Bu sözleşme taraf olan devletlere dedi ki; ‘Siz ülkenizde, coğrafi işaretlerle ilgili yasal düzenlemeleri hemen yapacaksınız’. Buna binaen Türkiye 1995’te, sözleşmeye taraf olmanın zorunluluğu ile konuya dair kanun hükmünde kararname çıkardı. Ancak kararnamenin birçok eksiği vardı. Örneğin geleneksel ürün adı koruması yoktu. Bu nedenle maalesef birçok yemeğe mahreç işareti verildi. Bir diğer önemli eksiklik ise denetimlerin on yılda bir yapılıyor olmasıydı. Düşünebiliyor musunuz, bir gıda ürününe on yılda bir denetim yapılacak? Ne büyük bir yanlış.

Coğrafi İşaretler ne zaman yasalaştı?

2017 yılında Sınai Mülkiyet Yasası çıktı. Çıkarılan yasa içerisinde ilk kez coğrafi işaretlerin bir yasası oldu ve başlığı ‘Coğrafi İşaretler ve Geleneksel Ürün Adı Koruması’ şeklindeydi. Yasa çıktıktan bir yıl sonra istismarlar nedeniyle, tescilli ürünlerde logo kullanma zorunluluğu getirildi. Yasada, bir coğrafi işaretler dairesinin kurulması ön görüldü. Coğrafi işaretler açısından çok iyi oldu çünkü bu yasa birçok yenilik getirdi. En önemlisi önceden yapılan hataların düzenlenmesi ve denetimlerin her yıl yapılması yönünde karar çıktı. Ancak bu yasanın da eksikleri vardı.

Türkiye için bir kırılma noktası söz konusu mu?

1996 yılında, büyük çoğunluğu halı ve kilim olmak üzere 25 adet tescil yapıldı. 2017 yılına kadar devam eden bu süreç içerisinde, 2015 yılında bir kırılma yaşandı. 2015 yılında yapılan Türk Patent Ödülleri töreni sırasında, bir il coğrafi işaret çalışmaları nedeniyle ödül aldı ve bu il Kayseri’ydi. Ödül, dönemin Cumhurbaşkanı tarafından verildi ve ilk kez Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından coğrafi işaretler konusu dile getirilmiş oldu. 2016 yılında yine aynı ödül töreninde Cumhurbaşkanı söylemlerini tekrarlayarak, ulusal tescillerin yeterli olmadığını ve uluslararası tescili almak için çaba gösterilmesi gerektiğini dile getirdi. Bu ödül töreninde ikinci ödül Aydın’a verilirken bir de özel kuruluşa, Metro Türkiye marketler zincirine ödül verildi. Tüm bunların neticesinde başvuru ve tescillerde olağanüstü bir artış yaşandı.

Türkiye, bu konuda yüksek potansiyele sahip diyebilir miyiz?

Evet Türkiye, coğrafi işaretler potansiyeli çok yüksek bir ülke. Öncelikle bulunduğumuz coğrafya, bize çok çeşitli ürün yetiştirme olanağı sunuyor. Türkiye, tarımın ve medeniyetinin doğduğu yer olması sebebiyle inanılmaz bir kültüre ve tarihi izlere sahip. Diğer yandan coğrafi konum avantajıyla endemik bitki çeşitliliği ve yerel flora-fauna zenginliği çok yüksek. Bu sayede aynı coğrafyada muz, çay ve narenciye üretilebiliyor. Her zaman söylüyorum, biz topraklarımızda petrol, doğalgaz aramayalım; petrol Gaziantep’te, Urfa’da… Dört kentimiz, UNESCO yaratıcı kentler ağında. Ama bunun değerlendirilmesi ve katma değer yaratması ancak etkin coğrafi işaretler yönetimiyle mümkün.

Peki Türkiye’nin kaç adet tescilli ürünü var?

Türkiye’nin bugün itibariyle 1536 tescilli ürünü var; bunlardan 13 tanesi yabancı, yabancı tescillerin ise üçü, ikili müzakereler ile alındı. Özellikle son yıllarda, tescil konusunda kentler arasında ciddi rekabet söz konusu. İlk beş kenti sıralayacak olursak; Gaziantep 104 tescil ile ilk sırada yer alıyor. Onu ikinci sırada 73 tescille Konya, 55 tescille Erzurum, 51 tescille Diyarbakır ve 4 tescille İstanbul takip ediyor. AB’den alınmış ise 20 tescilimiz var.

İstanbul, sizce de daha fazlasını yapamaz mı?

İstanbul gibi bir şehir için bu durumu çok üzücü buluyorum çünkü İstanbul demek, hem Avrupa hem Anadolu demek. Üstelik son derece gizemli, romantik, tarihi kültüre sahip bir kent. Gastronomisi mükemmel çünkü kültürler beşiği. Örneğin Peru’nun başkenti Lima’da, her yıl uluslararası gastronomi festivali düzenleniyor. İnsanlar bu festivale katılabilmek için 18-20 saat seyahat ediyorlar ve şehir bu festivalde beş yüz bin kişiyi ağırlıyor. Ekonomik getirisini ve sağladığı katma değeri düşünebiliyor musunuz? Peki İstanbul, bu zenginliği ile neden bir Lima olmasın?

Avrupa ülkelerinde tescil konusunda sıralama nasıl?

Rekabet Avrupa Birliği’nde de söz konusu tabii. İtalya 322 tescil ile şu anda ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada 271 tescil ile Fransa, üçüncü sırada 213 tescille İspanya, dördüncü sırada 148 tescille Portekiz ve beşinci sırada ise 116 tescille Yunanistan yer alıyor. Bizim coğrafi büyüklüğümüzün yedide birine sahip olan Yunanistan’ın AB’deki tescilli ürün sayısı ise tam 106.

Rakamlar Türkiye’ye göre oldukça düşük sayılmaz mı?

Rakamların yüksek olması olumlu bir sonuç yaratmıyor tam tersine biz, maalesef tescil furyaları ile ürünlerimizi itibarsızlaştırıyoruz. Çin’in Pinggu şeftalisinin fiyatı, AB’den tescil aldığı sene 1,5 yuandan 4 yuana çıktı. Bizde ise Malatya kayısısı 2017 yılında AB’den tescil aldı ve tescil aldığı sene fiyatı yüzde 35 düştü.

Doğru sistem nasıl olmalı?

Sistem üç adımdan oluşuyor ve bu üç adım doğru çalışırsa sistem katma değer yaratıyor. İlk aşama tescil; ürünü kayıt altına alır, coğrafi işaret tecavüzlerine karşı korur ve tüketiciyi aydınlatır. İkinci aşama yönetişim; tescil sahibinin, tescili alan kurum ya da kuruluşun hak ve görevlerini tanımlar. Tescillerin katma değer yaratabilmesi için en önemli adım yönetişimdir. Bizde ise maalesef haklar belirtilmiş ancak görevlere dair hiçbir belirleme yok. Üçüncü adım ise denetim. Denetim dediğimizde, öz denetim ve dış denetim olmak üzere iki kısımdan bahsediyoruz. Öz denetim, etik bir durumdur ve üreticinin ürününü tescil belgesindeki kurallara göre üretmesidir. İşin özü üretici elini kalbinin üstüne koyması demektir. Dış denetim ise son derece önemlidir. AB’de dış denetimi tarafsız, akredite, donanımlı ve özerk sertifikasyon kuruluşları yapar. Türkiye’de coğrafi sistem maalesef henüz bilinmiyor.

Bu üç adımı biraz açıklar mısınız? Türkiye’de eksik ya da hatalı olan nedir?

Bir kere en büyük hatayı tescil furyaları ile yapıyoruz ve ürünlerimizi itibarsızlaştırıyoruz. Maalesef Türkiye’de coğrafi işaretler bir iş gibi oldu. Üstelik başvuru kısmında da çok hayati hatalar yapıyoruz.

Yönetişim tarafına ise asla geçemedik çünkü henüz görev tanımlaması bile yok. Tescil sahibi köken adının korunması ve savunulmasından sorumludur. Örneğin rokfor dünyada en çok taklit edilen peynirdir. Bu peynirin tescili Rokfor Konfederasyonu’na aittir ve burada tam doksan kişi çalışır. Konfederasyonun dünya genelinde elli ülkede avukatları vardır. Ciddiyeti anlayabiliyor musunuz?

Diğer yandan tescil sahibi üreticilere teknik hizmet götürmeli, ar-ge çalışmaları yapmalı, ürünün tanıtımını üstlenmeli ve iç denetimden sorumlu olmalı yani tescilli ürününün, tescil belgesindeki kurallara uygun üretilip üretilmediğini denetlemeli. Denetimsiz bir coğrafi işaret sistemi düşünülemez. Yine rokfor örneği ile devam edelim. Bir değer zincirinden bahsederken süt üreticileri, peynir üreticileri ve o peyniri olgunlaştıranları kastederiz. Rokfor peyniri değer zincirindeki tüm aktörler, yılda en az 400 defa denetleniyor. Fransız tüketici de bu peyniri raftan gözü kapalı alıyor.

Bu noktada yapılması gerekenler nelerdir?

Türkiye gibi coğrafi işaretler potansiyeli bu kadar yüksek bir ülkede maalesef mevcut kurum yetersiz. 21 Kasım 2019’da üç yıl süren tarım şuralarının sonuçlarını Cumhurbaşkanı bizzat açıkladı. Bu açıklama sırasında yine bizzat okuduğu 38. maddede, ‘Coğrafi işaretlerde yönetişim ve denetim konusunda gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılacaktır’ dedi. Aradan dört yıl geçmesine rağmen maalesef hiçbir adım atılmadı ve biz hala bir sistemi kuramadık. Bu yüzden konu A’dan Z’ye ele alınmalı:

  • Kanun hükmünde kararname döneminde yapılan tüm hatalar maalesef yeni yasa döneminde de tekrarlandı. Bu yüzden sistem en başından gözden geçirilmeli ve bu hatalar düzeltilmeli.
  • Yönetişimle ilgili yasal düzenleme acilen yapılmalı.
  • Denetimle ilgili denetim yönetmeliği çıkarılmalı ve özerk sertifikasyon kuruluşları saptanıp hızlıca hayata geçirilmeli.
  • Mutlaka bir enstitü kurulmalı ve Türkiye’nin yedi bölgesinde şubeleri olmalı.
  • Bu enstitünün çalışma alanına organik tarım mutlaka dahil edilmeli.

Sizi de biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

Ben 1968, Mülkiye mezunuyum. 1969 yılında, doktoramı yapmak üzere Fransa’ya gittim ve burada coğrafi işaretler ile tanıştım. Sistemi çok sevdim ve öğrendim. Bu sistem ülkeme gelirse, ülkemi kimse tutamaz diye düşündüm. Türkiye’ye döndükten sonra Hacettepe Üniversitesi’nde çalıştım. 1995 yılında Antalya Akdeniz Üniversite’sine giderek İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’ni kurdum. Burada 1997 yılında Akdeniz ülkeleri Ekonomik Araştırmalar Merkezi’ni kurduk ve bu merkez on beş yıl boyunca müthiş işlere imza attı. Coğrafi işaretler konusunda Türkiye’de çalışan tek birimdik ve Uluslararası Antalya Coğrafi İşaretler Seminerlerinin her birini olağanüstü ekiplerle bir araya gelerek düzenledik. 2012 yılında son semineri tamamkladık ve sonrasında, 15 Ekim 2012 yılında YÜciİTA (Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı)’yı kurduk.

YUciTA hakkında bilgi verebilir misiniz?

YUciTA, 15 Ekim 2012 yılında kuruldu ve dünyada eşi bulunmayan bir kuruluş. Bu kuruluşu kurarken Fransa örneğinden yaralandım. Şu anda bizim yaptıklarımızı Türkiye’deki iki yüzün üzerinde üniversite yapamıyor çünkü konuyu öğrenmek istemiyorlar. Ama YUciTA üyeleri arasında bulunan akademisyenler aktarmaya özen gösteriyorlar. Toplamda elli aktif üyemiz, on çalışma grubumuz var.

Yılda iki kere, değişik başlıklarda çalıştaylar düzenliyoruz. Beş uluslararası yayın çıkardık; bunlardan üçü Fransızca, biri Türkçe ve diğeri de İngilizce. Üç sayıdan oluşan coğrafi işaretler dergisi çıkardık ve büyük yankı uyandırdı. 2023 yılında çıkardığımız son sayımızı, Cumhuriyet’in kuruluşunun yüzüncü yılı nedeniyle, Türk halkına hediye ettik. Üstelik bu sayı ile Fransa’da Gourmand Award ödüllerinde, dergiler kategorisinde en iyi dergi ödülünü aldık. Vizyonumuz Türkiye’ de coğrafi işaretler alanında en etkin aktör olmak. Misyonumuz ise ideal bir coğrafi işaretler sisteminin kurulması için çaba harcamak.