14.10.25

Onarıcı Tarım, Temiz Üretim ve Gerçek Gıda Üçgeninde Bir ‘GIDA ORMANI’

Gıda Ormanı, İzmir’de yaklaşık dört yüz dönümde zeytin ve mandalina üretimi gerçekleştiriyor. Üretiminin temel ürünü zeytin olan işletmede onarıcı tarım ilkeleriyle organik sertifikalı yetiştiricilik ve nihai ürün üretimi ve satışı yapılıyor. Yaz aylarında yaşanan orman yangınlarından büyük zarar gören işletme, onarıcı tarımdan aldığı güç ile yola devam ediyor.

2025 yılı, neredeyse tüm dünya ülkeleri için yangın yılı oldu. Türkiye’de yanan alanların toplamda 70 bin hektarı bulduğu belirtildi. Seferihisar’da yanan toplam alanın büyüklüğü yaklaşık 10 bin hektar olarak açıklanırken çok sayıda üretici yangından zarar gördü.

 Gıda Ormanı, İzmir Seferihisar’da, toplamda yaklaşık 400 dönüm alanda üretim yapıyor. Onarıcı tarım ilkelerine göre yetiştiricilik yapan Gıda Ormanı kurucuları Kaan Karlı ve Pınar Buzluk Karlı, 2014 yılında şehir hayatından vazgeçip kırsalda yaşamayı ve yaşamına çiftçilikle devam etmeyi seçen bir çift.

Çift, bu sürecin başlangıcını şu şekilde anlatıyor: ‘’Her şey, çok özlediğimiz o domatesin peşinde koşarken, gıdaların üretiliş biçimleriyle lezzetlerinin ve besin değerlerinin ne kadar ilintili olduğunu keşfetmemizle başladı. Ne yediğimiz kadar, yediğimiz gıdanın içinde yetiştiği ekosistemin de ne kadar önemli olduğunu okuyarak, araştırarak, deneyerek ve tadarak öğrendik.’’

Tarım Gündem Dergisi olarak zaten yakından takip ettiğimiz Gıda Ormanı’nı daha yakından tanımak ve kurucuları ile görüşmek bir süredir istediğimiz bir şeydi. Ancak maalesef görüşmemiz, yaşanan yangınlar nedeniyle gecikti. Yaz aylarında gerçekleşen orman yangınlarında yaklaşık 100 dönüm zeytinliğini kaybeden Gıda Ormanı Eylül-Ekim sayımızın özel röportaj konuğu oldu ve sorularımızı şu şekilde yanıtladı…

 Sizi tanıyabilir miyiz?

Kaan Karlı: Ben İstanbul Teknik Üniversitesi, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi mezunuyum. 2003 yılında mezun oldum ve 2010 yılına kadar kurumsal şirketlerde çalıştım. 2010 yılında ise serbest çalışmaya başladım.

Pınar Buzluk Karlı: Küçük yaşlarda başlayan piyano yolculuğum beni lisede İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne ve daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne götürdü. Şu an kendimi “piyanist” olarak tanıtamam ama piyano ve müzik ile yoğun bağ kurduğum bir dönemden geçtim. Daha sonra 2016 yılına kadar denizcilik sektöründeki aile şirketlerinde çalıştım. Toprakla bağ kurma sürecimizden önce Kaan ile  birbirimizi denizler üzerinde tanıdık.

Bu kariyer hayatından sonra böyle bir yaşamı size ne düşündürdü?

Kaan Karlı: Tabii bazı şeylerin tek bir yolu yok ancak kırılma noktalarından bahsedebilirim. 2008-2009 yıllarında tersanede çalıştığım dönemde, çok çalışmaya ve kötü beslenmeye bağlı bir rahatsızlık yaşadım. İyileşme sürecimde ise sorular sormaya başladım. Bu soruların en önemlisi bize öğretilenlerle ilgiliydi çünkü ben, bana öğretilen her şeyi çok iyi yaptım. İyi bir öğrenci oldum, iyi bir mesleğim ve kariyerim oldu, hayatta olması gereken bütün aşamaları başarıyla geçtim şeklinde açıklayabilirim. Ancak her şeyi iyi yapmama rağmen 28-29 yaşımda bir rahatsızlık yaşadım ve o noktada anladım ki bir şeyler eksikmiş. Bu sorgu sual içerisinde de asıl fark ettiğim şey doğayla temasınızı asla kaybetmemeniz gerektiği oldu.

Permakültür ile nasıl tanıştınız?

Kaan Karlı: Bu, hayatımızdaki diğer bir kırılma noktası oldu. Aslında bir arkadaşımın benden bir makine için yardım istemesiyle tanıştık. 2012 yılında Geoff Lawton ve Bill Mollison’ın verdiği permakültür dersine katılan arkadaşım, Yeoman Pulluğu denilen bir pulluk arıyordu. ‘Sen sanayi işlerini biliyorsun, acaba bunu buralarda yapabilir miyiz?’ diye benden yardım istedi. Bu şekilde permakültür kelimesi aklımıza bir kere girmiş oldu ve Pınar’la birlikte kendimizi, permakültür videoları izlerken, bulduk.

Sonraki süreci biraz anlatır mısınız?

 Kaan Karlı: Şimdiki hayatımızdan çok farklı hayatlar yaşayan kişilerdik. İşin içine girdikçe, problemleri fark ettikçe ve çözümün başka tarafta olabileceğine yönelik bazı şeyler hissettikçe merakımız arttı. Çünkü o zamana kadar hayatımızda asla olmayan konularla tanışıyorduk. Toprak mikrobiyolojisini biraz anlayıp kök bölgesindeki besin alışveriş sistemlerinin insanların bağırsak sistemiyle benzerliğini gördükçe hayranlığımız arttı. Sistemin muhteşemliğini fark ettikçe araştırmalara devam ettik. Farklı çiftlik ve üreticileri dolaşmaya başladık. Bu sorgularla birlikte şimdiki hayatımızın tohumları atılmış oldu.

Peki İzmir ve Seferihisar kararını nasıl aldınız?

Kaan Karlı: Aslında ilk önce seçenekler arasında kuzey ege de vardı. Ancak havaalanına yakınlığı, ailelerimizin İzmir’de oluşu ve İzmir’e olan sevgimiz nedeniyle burada karar kıldık. 2010 yılında serbest çalışmaya başladığım dönemde iki gerçek değerden birine yatırım yapmamız gerektiğini fark ettik; toprak ya da altın. Biz toprağa yatırım yapmaya karar verdik ve elimize geçen her türlü fırsatı değerlendirip küçük küçük toprak almaya başladık. Bu durum hayal kurmamızı sağladı ve bizi buralara yaklaştırdı.

 Toprakla ilk temasınız Seferihisar’da başlamadı değil mi?

Pınar Buzluk Karlı: Hayır, aslında ilk deneyimimiz Yalova’da başladı. Babam, henüz biz bu yöne ilgi duymaya başlamamışken Yalova’da bir bahçe kurdu. İlk başlarda neredeyse hiç bu bahçeye gitmemişken, daha sonra giderek sıklaşan periyotlarda buraya gider olduk. Permakültürle tanışmamız sonrasında çeşitli eğitimlere katılmıştım. Okuduklarımızı ve öğrendiklerimizi annemlere de heyecanla aktarmaya ve bu bahçede deneyimlemeye başladık. Nihayetinde yine Yalova’da kendimize ait4 dönüm bir yer alıp, burada sıfırdan bir bahçe kurarak öğrendiklerimizi pekiştirdik, bizim için yeni yöntemleri denedik.

Kaan Karlı: Pınar o dönemde ailesinin denizcilik şirketinde çalışıyordu, ben de tersanede çalışıyordum. İstanbul’da yaşıyorduk ve özellikle benim çok yoğun seyahat programım vardı. Buna rağmen bulduğumuz her fırsatta bahçeye gidiyorduk. Zamanla burada daha fazla nasıl kalırız diye fırsat kovalamaya başlar olduk. Ekip biçme denemelerimiz asıl burada başladı ancak ticari bir şey değildi tabii.

Yalova, asıl farkındalığı yaşadığınız yer diyebilir miyiz?

Kaan Karlı: Bir an geldi ve çok çalışıp, bir sürü para kazanmaya yeltenip, sonra bu kazandıklarımızı aslında çok da işe yaramayan ama aklımızı ve ruhumuzu uyuşturan ve bunların kendimize iyi geldiğini sandığımız şeylere para harcadığımızı fark ettik. Tam bu fark etme noktasında kendi yetiştirdiğimiz ilk domatesi yedik. Kendine dışarıda mutluluk arayan bir çift iken bir kısmını yetiştirdiği bir kısmını da daha fazla mesai harcayarak arayıp bulduğu temiz gıdanın peşine düşen bir çifte evrildik. Böylece hayatımıza bir sürü farklı konu girmeye başladı.

Yalova, aynı zamanda bugünlerin temelini de oluşturdu değil mi?

Pınar Buzluk Karlı: 2014 yılında evlendik. Hayatımızda bir diğer kırılım noktası, ilk hamileliğimi öğrenmemizle oldu.  Öğrendiğimizde ne yapacağız diye endişelendik çünkü hala İstanbul’daydık ve İzmir hala çok uzaktı. İstanbul’da çocuk büyütmek ise tercih ettiğimiz bir seçenek değildi.

Kaan Karlı: Pınar, hamileliğinde bile konfor alanından çıkmaya hazır biriydi. Bu sayede onu ailesinin hafta sonları gittiği prefabrik evi kışlık hale getirdik ve 2015 yılında buraya taşındık. Bahçedeki mesaimizin artmasıyla daha çok üretim ve daha çok hayvanla temas hayatımıza girdi. Pınarın hamilelik sırasında ve doğum sonrası dönemde Yalova’daki bahçede yapmaya başladığı üretimler, şu anki üretimlerimizin de temeli oldu. Ticari değil ama üretmenin tadını aldığımız şeylerdi.

İzmir’e kesin dönüşünüz ne zaman oldu?

Kaan Karlı: Aslında iki hayati olayla İzmir’de yaşam hayalimizi hızlandırdık diyebiliriz. Bunlardan ilki, bir sürü soru ve sorguyu beraberinde getiren Gezi Parkı olaylarıydı… Bir diğeri de oğlumuzun okula başlayacağı dönemde İzmir’de olmak istememiz.

Seferihisar’da Pınar’la ilk tanıştığımızda aldığımız iki küçük parsel vardı. Buraları çitle çevirip kendimize ufak bir ev yapalım   ve İzmir’e adımımızı bu şekilde atalım diye düşündük. Çiftçilik fikri hala aklımızda yoktu. 2016 yılında İzmir’e daha sık gidip gelmeye başladık. Bu gidiş gelişlerde, tüm bu işlere başlamamıza sebep olan Gödence Yolu üzerindeki zeytinliğimiz yaşamımıza girdi. Bu aşamadan sonra Pınar sürekli burada kaldı ama ben bir süre git-gel şeklinde devam ettim. 2017 yılının bahar aylarında artık tüm aile burada yaşıyorduk.

Bulunduğumuz işleme tesisi hakkında bilgi verir misiniz?

Kaan Karlı: Başlarda internette arazi ararken maksimum büyüklük 100 dönüm yazardım. Şunu söylemek istiyorum, bugün ulaştığımız noktayı hayal dahi edemezdim. İlk hasadımızı yapıp çıkan zeytinyağını görünce büyülendik ve süreci, dağlardaki bu zeytinlikler için katma değeri daha yüksek bir hale nasıl getirebiliriz diye düşündük.

Pınar Buzluk Karlı: Üretim felsefemiz ekosistemdeki çeşitliliği ve canlılığı desteklemek üzerine. Dolayısıyla toprakta hedeflediğimiz bu çeşitliliği, nihai ürünlerimize de taşıyarak, bu iki üretimin birbirini desteklemesini sağlamak istedik. Sahip olduğumuz ürünleri çeşitlendirmek ve nihai ürün olarak satışını yapmak için bir işleme tesisine ihtiyacımız vardı. Aklımızda bu ölçekte bir üretim yeri yoktu ve sürece dair bir bilgimiz de yoktu açıkçası. Biz 80-100 metrekare bir yerle başlayıp ihtiyaca göre büyütüp şekillendirmeyi planlıyorduk. Ancak mevzuattaki zorluklar ve izin süreçlerinin uzunluğu bizi en başından bu kapasitede bir işleme tesisi kurmaya yöneltti.

Aslında, üretim tam da pandemi dönemine denk geldi değil mi?

 Kaan Karlı: 2019 yılının sonunda işleme tesisi inşaatını tamamladık. Planımız daha yavaş hareket edip piyasayı anlamak ve yurtdışı bağlantılarımız ile bir pazar oluşturmaktı. Zaten o zaman ürünlerimiz yalnızca zeytin ve zeytinyağıydı. 2020’nin başında özellikle yurtdışına gidiş gelişlerimizde bir rahatsızlık hissetmeye başladık. Bir şey oluyor ya da olacak diye düşünüp tamamen iç güdüsel olarak tesisin kalan inşa sürecini de bitirdik. İyi de yapmışız çünkü tesisin çeliklerinin koyulduğu gün, fiyatı anlaşmamızın iki katına çıkmıştı.

Pınar Buzluk Karlı: Covid ile gelişen, insanların sağlıklı ve temiz gıda arayışına cevap verebiliyorduk. Üretimi çeşitlendirmeye başladık. O dönemde gerçekten çok çalıştık çünkü pandemi nedeniyle az sayıda insanla çalışabiliyorduk, talep çoktu ve üretimi de buna göre planlamamız gerekiyordu. Hafta sonlarını dahi çocuklarımızla burada çalışarak geçirdik. Tesisimizin ofis bölümünde, ve daha sonra dışarıda bir karavan içinde çocuklar için oyun odalarımızın olması bu sebeple. Bugüne kadarki süreçte iklimsel sıkıntılar, ekonomik gidişat ve bir yandan da dağlardaki -ve hatta ovalardaki- bahçelerde çalışabilecek ve çalışmak isteyen insanların azlığı nedeniyle zorluklar yaşasak da gıdamızla ve toprakla olan direkt bağımızı korumak yönündeki isteğimiz ve inancımızla bugünlere geldik.

Bugün toplamda ne kadarlık alanda yetiştiricilik yapıyorsunuz?

Kaan Karlı: Şu anda toplam yaklaşık 400 dönüm zeytinlikle ilgileniyoruz ancak bunun 210 dönümü dağlık alanda ve genel olarak ürün azlığı/hasat zorluğu gibi nedenlerden dolayı son 3 yıldır bu bölgede hasat yapamıyoruz. Yaklaşık 100 dönüm alandaki zeytinlerimizin çoğunluğunu, 30 haziranda çıkan orman yangınlarında kaybettik. Üretime ilk başladığımız Yalova’daki bahçelerde ise şu anda Pınar’ın teyzesi benzer ilkelerle organik aronya, kivi, erik, ıhlamur gibi ürünler yetiştirmeye devam ediyor. Bunlar haricinde “sözleşmeli” denebilecek bir modelle, sahipliği bize ait olmasa da üretimlerini takip ettiğimiz ve ürünlerini satın aldığımız birkaç bahçemiz daha var.

Yangında kaybedilen alan, sofralık zeytin olarak değerlendirilen alan mıydı?

Kaan Karlı: Evet, yanan bölge bizim ana kalemimiz olan sofralık zeytinlerimizden domat zeytin çeşidimizin ve de arılarımızın olduğu bahçe idi…  Ancak biz bu zeytinleri hem sofralık hem de yağlık olarak değerlendiriyorduk çünkü domat zeytinden çıkan meyvemsi yağı çok seviliyor.  Bu bahçe, teraslanmış bir bahçe olduğu için hem bakımı hem de hasadı yapılabiliyordu. Yine onarıcı tarım ilkelerine dikkat ettiğimiz, toprağı işlemediğimiz, topraktan besleme yapmadığımız, budama atıklarını yerinde öğütüp malç olarak kullandığımız bir bahçeydi.

Peki bu yanan bahçe, kurtarılamaz durumda mı?

Kaan Karlı: Yangın öncesi ve yangın sonrası gibi bir dönem yaşıyoruz. Yangına kadar yanan bahçeye kanalize olmaya karar vermiştik ve buna göre bir yapılanmaya gittik. yangında, bahçenin yüzde 75’i yandı diyebilirim. Yangından bu yana ağaçları nasıl kurtarabiliriz diye düşünüyorduk ve bu doğrultuda uygulamalar yaptık ve yeniden canlanmalarıyla ilgili umudumuz daha çoktu ancak hasada girip ağaçları tek tek yakından görünce kaybımızın beklediğimizden daha büyük olacağını anladık.

Bu bahçe ile ilgili farklı bir yol haritası çizmeyi düşünüyor musunuz?

Kaan Karlı: Geçen haftalara kadar ağaçların bir kısmını kurtarabileceğimizi düşünüyorduk. Ancak anladık ki, yanan ağaçların birçoğunun yeniden büyüyüp ürün verebilmesi için çok uzun senelere ihtiyacımız var. Dolayısıyla bugün şu soruyu soruyoruz: Akılcı davranmamız gerekirse bu bahçede tekrar zeytin-zeytinyağı ile mi devam etmeliyiz yoksa farklı bir ürün arayışına mı girmeliyiz? Bu bahçe en başından kurgulamamız gereken bir iş şu anda.

Yeni planlamada ürün değişikliğine gidecek olursanız iklimsel faktörleri de göz önünde bulunduracak mısınız?

Kaan Karlı: Ben iklim değişikliği konusunda biraz farklı düşünüyorum. Bu konuda hatayı yapan biz insanlarız çünkü bütün kurguyu hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi yapıyoruz. En büyük sıkıntımız da değişen durumlara ayak uyduramayışımız. Bugün konuşulan ürünlerin kilometrelerce öteye ihraç edilmesindeki karbon ayak izi gibi konulara gelinceye kadar dikkat edilecek çok başka konular var. Zaten bu hesaplamalarda kullanılan sistemlerin ayak izi çok daha büyük. Şunu kabul etmeliyiz; yağmurlar azalacak, ekstremler çoğalacak, sıcaklık artacak. Peki ne yapacağız? Değişen koşullara nasıl uyum sağlayacağız? Bu noktada, bu bölge için yeni bitki türü ne olmalı, düşünüyoruz tabii. Hangi zeytin türü olmalı demiyorum bakın, hangi bitki diyorum. Değişen koşullara göre zeytinin yerini alabilecek, bu bölgenin yeni bitkisi ne olabilir demek istiyorum.

Hangi ürünlerin yetiştiriciliğini yapıyorsunuz?

Pınar Buzluk Karlı: Yetiştiriciliğini e yaptığımız ana ürünlerimiz zeytin ve mandalina. Bu ikisi haricinde siyah üzüm, tıbbi aromatik bitkiler, aronya, armut ve inciri de bu çatı altında sayabiliriz.  Mandalina bahçemizin bir kısmında, ekonomik ömrü bitmiş ve kurumuş ağaçların yerine biraz da farklı türleri denemek ve görebilmek adına karışık meyve ağaçları diktik. Bir de bostan kısmımız var ancak sebze yetiştiriciliği biraz daha farklı ve diğer ana üretimlerimizin sezonuyla çakıştığında açıkçası zorlandık. Bu yüzden şu anda sebze üretimimiz daha az. Yoğun sebze üretimlerimiz için organik sertifikalı üreticilerle birlikte çalışıyoruz.

Peki nihai ürünleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Pınar Buzluk Karlı: İşleme kısmında geleneksel yöntemleri akademik bilgiyle desteklediğimiz, soğuk zincire ihtiyaç duymayan, besin değerini koruyan ya da arttıran yöntemler kullanıyoruz. Enerji verimliliğine sahip kurutma fırınımızda hijyenik ortamda , uygun sıcaklıklarda sağlıklı şekilde kurutarak, doğal fermantasyon süreçlerini kullanarak, pişirip konserve ederek, zeytinyağında ise modern kontinü sistemlerde soğuk sıkım derecelerinde zeytinlerimizi en taze halinde işleyerek üretim yapıyoruz. Sofralık zeytinde birçok farklı üretimimiz bulunuyor; bütün ya da elde bıçakla  “tek çizik” attığımız doğal salamura zeytinler, sele tipi zeytin diye bilinen, sadece tuzda çevirerek yaptığımız çevirme zeytinler, kendi suyunda tatlandırdığımız taze kırma zeytinler ve bu yöntemlerin uygulandığı Gemlik, Domat, Tekir (Kalamata) gibi farklı zeytin çeşitleri. Natürel Sızma Zeytinyağlarımızı tesisimizdeki iklimlendirilmiş depomuzda ısı, ışık ve oksijen teması olmadan muhafaza ederek en taze haliyle türeticilerimize ulaştırıyoruz.

Sebze kısmında kurutma, doğal fermente turşular, salça ve soslarımız var. Onun haricinde yine sezonunu ve kurutmasını yakın zamanda bitirdiğimiz ‘Enfes’ üzüm kurumuz, önümüzdeki aylarda kurutma sezonu gelecek mandalina çıtırlarımız var. Sevgili Tarla Mera ile iş birliğimizin lezzetli meyvesi olan krakerlerimizde onların unlarını kullanıyoruz.  Tüm bu işlemleri, yüksek hijyenik standartlara ve organik sertifikasyona sahip tesisimizde, küçük ve orta ölçekli makinelerin yardımıyla ama esas olarak el emeğimiz ile yapıyoruz.

Organik üretimde hastalık ve zararlı yönetimini nasıl sürdürüyorsunuz?

Kaan Karlı: Organik üretimde, hastalık ve zararlı yönetiminde çok zorlanıyoruz. Çünkü organik sertifikalı koruma ürünü bulmak çok zor. Sertifikasyona uygun olan bordo bulamacı, gerektiği miktarda satın alarak kullandığımız bir girdi. Zamanında yine Kaolin Kili ile bazı denemelerimiz olmuştu. Bunun dışında son zamanlarda bazı doğal karışımları deniyoruz. Ancak asıl müdahil olduğumuz taraf, bitki ve toprağın beslenmesi. Toprağınız sağlıklıysa, bitkiniz güçlü oluyor. Güçlü bitkide de hastalık ve zararlıya minimum düzeyde karşılaşıyorsunuz. Bu yüzden odağımızı daha çok bölgemize ve bize uygun onarıcı tarım yöntemleri bulmaya ve toprağı iyileştirmeye çevirdik. Bu yöntemlerinin uygulanabilirliğini arttıracak birkaç ekipman peşindeydik. Birkaç ay önce bu ekipmanlarımız elimize ulaştı ve denemelerimize bu ekipmanlarla devam ediyoruz.

Bu ekipmanlar hakkında bilgi verir misiniz?

Kaan Karlı: Ot biçen tırpan çok zor bir alet ve bizim çok zorlandığımız bir konu oldu. Bu yüzden uzaktan kumandalı bir makine aldık. Bu makine otu biçip olduğu yerde bırakıyor. Ağaç diplerine kadar girebiliyor ve dik bölgelere tırmanıp inebiliyor. Biz bunu ve kompost makinemizi yurt dışından getirttik. Kompost yapmanın en önemli kısmı, ihtiyacınızı karşılayacak miktarda kompostu, aerobik hale getirmek ve uygun koşullarda süreci takip ederek yönetebilmek. Bu makine ile daha büyük hacimlerdeki kompost yığınımızı, su püskürtüp nemlendirirken aynı zamanda karıştırabiliyoruz.

Gıda Ormanı, döngüsel üretime sahip diyebiliyoruz öyleyse?

Pınar Buzluk Karlı: Bizim üreticilik anlayışımızda temel nokta, onarıcı tarım ve nihayetinde bu tarım yöntemiyle gerçek gıdaya ulaşabilmek. Bu süreçte döngüselliğe de çok önem veriyoruz. Öncelikle bitkisel ürün işleyen bir işletmeyiz, ama bahçelerimizde bu üretimi hayvanlarımızın desteği ile sürdürüyoruz. Üretimden çıkan posa, kabuk vb atıklar da kanatlı ve küçük baş hayvanlarımıza yem ve/veya kompostumuza katkı oluyor Tesisimizde işlediğimiz ürünleri minimum enerji ihtiyacıyla, en uzun süre ve en iyi hallerinde saklayabileceğimiz yöntemlerle işliyoruz ve bu yöntemleri geliştirmek üzere çalışıyoruz. Bizim için en iyi hali demek, koruyucu ve katkı maddesi kullanmamak demek. Gerçek lezzetleri, koruyucu ve katkı maddesi kullanmadan çok daha uzun süreler nasıl saklarız, bunun arayışındayız. Bu şekilde çok olduğu senelerde ürün ziyan olmasın, az ya da “yok” olan senelerde de belli ürünlere ulaşabilir olalım istiyoruz.

Kaan Karlı: Döngüsel üretim tarafında hiçbir şeyi ziyan etmemek ve her şeyi değerlendirebilmek üzere hareket diyoruz. Örneğin ambalajlardan çıkan uygun karton atıklarını malçta kullanıyoruz… Kompost hazırlığımızı da kendimiz yapıyoruz. Solucan gübresi, Yalova’da üzerinde çalıştığımız bir konuydu fakat buraya gelince ölçek ve farklı bir coğrafya gibi etkenler nedeniyle biraz sekteye uğramıştı. Kompost, çok iyi sonuçlar aldığımız bir uygulamaydı fakat biz küçük ölçekli denemiştik. Büyük ölçeğe geçiş kısmında hayalini kurduğumuz şeyler vardı, bu konudaki arz yeni yeni bizim erişebileceğimiz bir hale geldi. Buna uygun bir makine aldığımızı paylaşmıştım, yeniden bu konuyla ilgili çalışıyoruz.

Satış operasyonunu nasıl yönetiyorsunuz?

Pınar Buzluk Karlı: Satış kanalı olarak kendi web sitemizi kullanıyoruz. Aynı zamanda Good4Trust’ın içinde yer alıyoruz. Büyük pazar yerlerini kullanmayı çok tercih etmiyoruz çünkü apayrı bir yönetim gerektiriyor. Ayrıca İstanbul, Ankara ve İzmir’de birkaç şarküteriye de ürünlerimizi veriyoruz. Ağırlıklı olarak kendi web sitemizden satışı sürdürüyoruz.