07.08.25

Berry Hill, İzmir’deki Topraksız Tarım Üretimi İle Örnek Oluyor

Berry Hill, İzmir’in Urla ilçesine bağlı Bademler Köyü’nde toplam otuz beş dönümde topraksız tarım üretimi yapıyor. 2023 yılında yatırımlarına başlanan tesiste mavi yemiş, çilek, ahududu ve böğürtlen yetiştiriliyor. Ayrıca tesiste yer alan Ar-Ge serasında farklı türlerin yetiştiriciliği deneniyor.

Toplam sera varlığı 750 bin dekar olan Türkiye’de, bu alanın yalnızca yüzde 15’ini teknolojik seralar oluşturuyor. Ülkemizde modern seracılığa geçişle birlikte yaygınlaşan topraksız tarım tekniği ile 52 ilde üretim yapılıyor. Toplamda 15 bin dekar alanda ihracata yönelik üretim yapılıyor.

Türkiye’nin toplam topraksız tarım alanları içerisinde, sahip olduğu yüzde 19’luk alan ile Antalya ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada ise yüzde 15 pay ile Afyonkarahisar bulunuyor. İzmir ve Mersin yüzde 9 pay ile üçüncü sırada yer alırken, dördüncü sırada onları yüzde 6 ile Manisa takip ediyor.

İzmir’de 2023 yılında topraksız tarım yatırımlarına başlayan Filiz İLTER ve Mesut İLTER çifti, Urla’da toplam 35 dönüm arazide Berry Hill markasıyla üretim yapıyor. Yüksek katma değerli ürünlere yönelen çift ilk etapta mavi yemiş, çilek, ahududu ve böğürtlen üretiyor.

Farklı tropikal meyvelerin yetiştiriciliği konusunda bir Ar-Ge serası da bulunan İLTER çifti, bu ürünlerin İzmir ikliminde yetişip yetişmeyeceğini denerken, sektöre bu konuda bilgi sağlamayı da amaçlıyor. Çift, elde ettikleri sonuçlara göre 33 dönümlük diğer arazileri için yatırım planlaması yapacaklarını da belirtiyor.

Bölgedeki boş tarım arazilerini gördükçe üzüldüklerini belirten çift, bu yatırım ile birilerine örnek olmak istediklerini, bölgede istihdam yaratarak bölge ekonomisine de katkı sunmayı hedeflediklerini söyledi.

Tarım Gündem Dergisi olarak Mayıs-Haziran sayımızın özel röportajını Berry Hill Kurucu Ortakları Filiz İLTER ve Mesut İLTER ile gerçekleştirdik. İLTER çiftçi sorularımızı şu şekilde yanıtladı…

Sizi tanıyabilir miyiz?

Filiz İLTER: Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret mezunuyum. Mezuniyetten sonra finans ve mali işlere daha çok ağırlık verdim ve meslek hayatıma mali müşavir olarak devam ettim.

Mesut İLTER: Ankara Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunuyum. Tüpraş, Socar gibi şirketler de uzun yıllar yönetici olarak çalıştıktan sonra aktif çalışma hayatına 2022 yılında son verdim.

Tarımsal üretim yapma fikri nasıl doğdu?

Filiz İLTER: Her zaman bir çiftliğim olmasını hayal ettim ve beni tanıyan herkes de bunu bilir. Aslında bu, kırk yaş hayalimdi. Ne kadar büyük ya da kapsamlı olur bilmiyorum ama kırklı yaşlarımda bir çiftliğim olacak derdim. Mesut’la konuştuğumuzda hayallerimizin ortak olduğunu gördük.

Urla Bademler’de yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?

Filiz İLTER: Pandemi döneminde eşimle birlikte yurt dışına yerleşme durumumuz ortaya çıktı. Dönme kararı aldığımızda çiftlik projesini hayata geçirmek üzere plan yaptık ve önce nerede yaşamak istediğimizi düşünerek İzmir’de yaşamaya karar verdik. İzmir denilince akla ilk gelen zeytin oluyor, bu yüzden araştırmalarımıza da hemen başladık. Dikili’den Seferihisar’a kadar olan bölgeleri, nerede ne yetiştirebiliriz öğrenmek için araştırdık. Şehre çok yakın olduğu için de Urla’da karar kıldık. Bu araziyi, tek parsel 35 dönüm olarak, 2021 yılında aldık ve 2022 yazında Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Yatırımlarımıza ise 2023 yılında başladık.

Arazi seçimi konusunda nasıl ilerlediniz?

Filiz İLTER: İzmir’e bir ziyaretimizde, bugün sahip olduğumuz araziyi gördük ve çok beğendik. Daha sonra da almaya karar verdik. Karar sürecinde görüştüğümüz herkes birkaç noktaya dikkat etmemiz konusunda bizi uyardı. Suya yakın bir yer olsun, toprak analizi yaptırın ki sonrasında hayal kırıklığı yaşamayın şeklinde çok telkinde bulundular. Ancak biz araziyi o kadar çok beğendik ki bunların hiçbirini yaptırmadan araziyi aldık. Gerekirse ticari olarak değil yaşam alanı olarak değerlendiririz diye düşündük.

Peki süreç nasıl gelişti?

Filiz İLTER: Aslında üretim yapmayı düşündüğümüz ürün aronyaydı. Araştırmalarımız sonucunda Polonya’nın çok iyi olduğunu öğrendik ve oradaki uzmanlarla görüştük. Ancak toprağımızın aronya için uygun olmadığını, fazla kireçli bir toprak olduğunu söylediler. Kök yapısı nedeniyle saksıda da yetiştirilemeyeceğini belirttiler. Ne yetiştirelim diye çevremizdeki ziraat mühendislerine sorduğumuzda, bölgede genel olarak hangi ürünlerin yetiştirildiğine bakmamızı söylediler.

Ancak siz bu ürünleri tercih etmediniz? Peki neden?

Filiz İLTER: Bu bölgede enginar, badem, narenciye yetiştiriliyor. Ancak biz katma değeri daha yüksek ürünler yetiştirmek istiyorduk. Ben orman yürüyüşlerini çok severim ve bizim arazimizin arkasında bir orman var. Sık sık burada yürüyüşe çıkarım. Bir gün yürüyüş sırasında yaban mersinine çok benzeyen mersin bitkisini gördüm hatta ben yaban mersini zannettim ancak değilmiş. Mavi yemişten bahsetmiyorum ama, biliyorsunuz yaban mersini ve mavi yemiş farklı türler. Mersin burada yetişiyorsa mavi yemiş de yetişebilir diye düşündük. Ayrıca ormanda çok fazla böğürtlen çalısı ve dağ çileği de vardı. Böğürtlen burada olabiliyorsa ahududu da olabileceğini ziraat mühendislerinden öğrendik. Berry cinsi ürünlerin bu bölgede yetişebileceğine karar verdik. Meteoroloji verilerini inceledik, toprak analizi yaptırdık ve su kaynaklarına baktık. Buna göre de hangi cinsi nasıl yetiştirebiliriz kısmını kurguladık.

Topraksız tarıma nasıl karar verdiniz?

Filiz İLTER: Toprağımız çok killi ve kireçli olduğu için topraksız tarıma yöneldik de diyebiliriz. Çilek için planımız zaten topraksız sera üretimiydi ancak diğerlerini topraklı yetiştiricilik olarak planlıyorduk. Toprak yapısı nedeniyle tamamında topraksız tarıma yöneldik. Ancak sonrasında gördük ki topraksız tarım daha verimli ve doğayı koruyan bir sistem. Bunu işin içine girince öğrendik.

Bu bölgenin suyu çok tuzlu, su konusunu nasıl çözdünüz?

Mesut İLTER: Arazinin içerisinde bir suyu kuyusu var ancak günde en fazla 5-6 ton su alınabiliyor ve suyu çok tuzlu. Maalesef burası, su anlamında sıkıntılı bir bölge. Ancak yolun diğer tarafında yağmur sularının toplandığı bir baraj var. Suyu buradan getirttik ve yaklaşık bir buçuk kilometre mesafedeyiz. Bu sayede şu anda su sıkıntısı yaşamıyoruz. Yaban mersini suyu seven bir bitki. Yazın ihtiyaç duyduğu su miktarı maksimuma çıkıyor ve günlük su ihtiyacımız 35-40 tonları buluyor. Barajın suyu, yaz aylarında yeterli geliyor ve hemen hemen kasım ayına kadar su ihtiyacımızı karşılıyor. Böylece yağmurların başladığı döneme kadar su konusunu çözmüş olduk. İlerleyen süreçte kendi su arıtma tesisimizi kurmayı da planlıyoruz.

Üretim tesisi hangi özelliklere sahip?

Mesut İLTER: Alt yapıyı kurarken tamamen topraksız tarıma ve bitkilerin saksıda yetişmesine göre düzenlemeler yaptık. Öncelikle arazide teraslama yaptık. Saksılardan ve yağmurdan dolayı akan suyu drene edip toplayabileceğimiz şekilde bir drenaj sistemi kurduk. Seranın üzerindeki suları toplamak için de 300 tonluk bir su havuzumuz var. Bu havuzdan ziyade bir depo çünkü burayı bölmelere ayırdık. Arazinin tamamından gelen suları burada toplayıp tekrar kullanmayı planlıyoruz. Depoların yapımı bittikten sonra da güneş enerjisi sistemi kurulacak. Bu sayede elektrik ihtiyacımızı da güneşten karşılıyor olacağız. Seranın içerisinde iki adet, elektrikli soğutma fanı kullandık ve özellikle elektrikli tercih ettik. Sonuç olarak suyunu geri dönüştüren, elektrik ihtiyacını güneş enerjisinden karşılayan, yeşil döngüye sahip ve sürdürülebilir bir üretim modeli hedefliyoruz.

Üretim planlamanız nasıl?

Filiz İLTER: Aronya tercihimizin olmayacağını anlayınca ve mersinleri görünce, mavi yemiş yetiştirmeye karar verdik. Böğürtlen ve ahududuyu da küçük çapta deneme amaçlı kurguladık. Üç-beş dönüm kadar topraksız çilek yetiştiriciliği hep aklımızdaydı. Mavi yemişi serada yetiştirirsek erkencilik elde eder miyiz derken bir Ar-Ge serası fikri doğdu. Burada farklı türlerin denemesini yapabiliriz diye düşündük. Şu anda arazide 233 adet mavi yemiş, ahududumuz ve böğürtlenimiz var. Ar-Ge serasında ise ejder meyvesi, muz, mango, ananas, avokado, çikolata meyvesi ve kahve ağacı deniyoruz. Biraz tropik meyve serası gibi oldu diyebiliriz. Seranın yarısını denemeler kalan yarısını ise böğürtlen ve ahududu için kullanılıyoruz.

Ar-Ge fikri nasıl oluştu?

Filiz İLTER: Başında bu kadar çeşit düşünmemiştik. İşin içerisine girdikçe bunu da deneyelim, bunu da görelim derken çeşit sayısı arttı. Çevremizden de deneme amaçlı ürün getirenler oluyor. Zor olan bir tarafı yok bizim için çünkü Ar-Ge fikri kurumsal hayattan alışkanlığımız. İkimiz de farklı olanı nasıl yaparız diye sürekli düşünüyoruz. Üstelik kısa bir süre olmasına rağmen Ar-Ge serasının faydasını görüyoruz. Örneğin mavi yemişte erkenciliği yakalamak için serada deneme yaptık ancak Antalya’dan daha erkenci ürün yetiştiremediğimizi gördük. Fakat ahududu ve böğürtlende erkenciliği yakalayabiliyoruz. Buradan elde edeceğimiz sonuçlara göre aldığımız ikinci arazide ne yapacağımıza da karar veriyor olacağız.

Mesut İLTER: Tropikal meyvelerde, sıcaklıklar nedeniyle Antalya ve Mersin oldukça şanslı. Ancak iklim değişikliği nedeniyle İzmir’de de sıcaklıklar çok artıyor. Bu yüzden deneyip görmek istiyoruz. Diğer yandan fideleri aldığımız tedarikçiler de bu bölgede ürünlerinin yetişip yetişmeyeceğini merak ediyorlar. Bu anlamda onlara da bir bilgi akışı sağlamış olacağız. Hangi ürünlerin olup olmayacağını heyecanla bekliyoruz. Hepsinde başarılı olacağız ve hepsini üreteceğiz gibi bir durumumuz yok, aralarından tercih yapacağız. Kendi yol haritamızı belirlerken sektöre de profesyonel deneme sonuçları sunacağız.

Danışmanlık alıyor musunuz?

Mesut İLTER: Danışmanlık alıyoruz çünkü ikimiz de ziraat mühendisi değiliz. Çilek ve mavi yemiş konusunda iki kişiyle çalışıyoruz. Ayrıca Türkiye’nin farklı bölgelerinde seraları ziyaret ediyoruz. Her gezdiğimiz yerde tecrübelerden de faydalanıyoruz. Bu sayede danışmanları da daha iyi anlayabilmeye başladık. Özellikle yabancı yayınları çok okuyoruz. Ancak hiçbir yerde kritik aşamalarına dair bilgiler yok. Bu bilgileri danışmanlardan edinebiliyoruz. Türkiye’de mavi yemiş ve çilek konusunda yetkin kişilere ulaşabiliyoruz ancak ahududu ve böğürtlende maalesef çok fazla çalışan kimse yok. Bu iki ürün için Polonya’da bir üniversitede, uzman bir hocayla temasa geçtik. Onlardan da danışmanlık almaya başlayacağız.

Topraksız tarımın artıları ve eksileri gibi bir tecrübeniz oldu mu?

Filiz İLTER: Maalesef topraksız tarıma dair çok bilgi kirliliği olduğunu gördük. İnsanlar bizim kimyasalların içerisinde yetiştiricilik yaptığımızı sanıyor. Halbuki ürünler saksıda yetişiyor, tıpkı annemizin balkonda saksı içerisinde biber, maydanoz yetiştirmesi gibi. Ancak topraklı tarıma göre çok daha avantajlı bir üretim modeli.  Bir kere suyu daha kontrollü kullanıyorsunuz, topraksız tarım yüzde 80 civarında su tasarrufu sağlıyor. Diğer yandan toprak kaynaklı hastalıkları önlemiş oluyorsunuz ve yabancı ot problemi yaşamıyorsunuz. Özellikle şu anda iklim değişikliği nedeniyle su krizini ve girdi maliyetlerini düşünecek olursak çok avantajlı.

İhracat planınız var mı?

 Filiz İLTER: Dikimlerimizi 2024 yılının kasım-aralık aylarında gerçekleştirdik. Dolayısıyla bu yıl, bizim için deneme yılı. Mavi yemiş, 4-5 yılda tam üretim kapasitesine ulaşıyor, bu yüzden ihracat planı yapmak için henüz erken ama istediğimiz seviyeye ulaştıktan sonra ihracatı da planlıyor olacağız. Ahududu ve böğürtlen üretimimiz ise daha küçük ölçekli ve bu ürünler çok hassas ürünler. Yurtiçinde de bu ürünlere talep olduğu için programımızı yurtiçi satış olarak yaparız diye düşünüyorum. İhracat tamamen arz-talep durumuna göre şekilleniyor olacak. Tarımda iki artı iki dörttür diye bir şey yok. Üretim süreci iklim, yağış gibi birçok faktöre bağlı. Bu yüzden sürece göre hareket ediyor olacağız.

Mesut İLTER: İhracat planınız varsa çeşit seçimi özellikle önem kazanıyor. Bu yüzden biz de mavi yemiş çeşidini İspanya’dan getirttik. Türkiye’de denenmiş bir çeşit fakat hala yeni. Meyvesinin tadı ve aroması güzel, briks değeri de oldukça yüksek.

Yatırım ile hem istihdam sağlamış hem de ekonomiye katkı sunmuş olacaksınız.

 Mesut İLTER: Tarım arazilerini boş gördükçe yüreğim burkuluyor ve bu bölgede çok boş tarım arazisi var. Bir amacımız da çevreye örnek olmak. Türkiye 20-25 sene önce gıda ürünü ihraç eden bir ülkeyken şu anda net ithalatçı durumda. Geçen süre zarfında devlet destekleri azaldı, çiftçi para kazanamaz hale geldi ve üretimden koptu. Sebatla üretime devam edenleri imrenerek izliyorum. Biz de bu anlamda bir örnek oluruz diye düşündük.

Filiz İLTER: Heyecanla arazideki sistemin tamamlanmasını bekliyoruz. İlerleyen süreçte ürünleri daha değerli mamuller haline getirip katma değerini arttırmak istiyoruz. Bu sayede bu bölgede ciddi bir potansiyeli ortaya çıkarabilir, istihdam kapasitesini arttırabilir ve hem ülke hem de bölge ekonomisine ciddi katkılar sunabiliriz.