
Sığır İthalatında Dünya Şampiyonu Olmak Kolay mı?
Tarımda, Avrupa’da birinci dünyada ilk 10 ülke arasındayız diye yıllarca övündü tarım bakanlarımız. Sığır varlığında, küçükbaşta Avrupa’da lideriz diye söylendi ve söylenmeye devam ediliyor. Söylemedikleri bir şey var; sığır ithalatında dünya şampiyonuyuz. Gıda enflasyonunda Avrupa şampiyonu, dünyanın ilk 5 ülkesi arasındayız.
Bugüne kadar sivil toplum kuruluşları, oda, borsa, dernek ve kamu kurumları, Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan birçok raporda “hayvancılıkta ithalat çözüm değil” diye diye Türkiye ithalatta şampiyon oldu.
İstanbul Sanayi Odası’nın, yakın zamanda yayınlanan “Hayvancılık Sektörüne Bakış” raporuna göre, Türkiye sığır ithalatında dünya şampiyonu. Bu şampiyonluğunun gereği olarak birçok yıl hayvancılığa verilen destekten daha fazlası ithalata ödeniyor. Yani kendi çiftçimizden çok yabancı çiftçileri ve onların yetiştirdiği hayvanları ithal edenleri destekliyoruz.
İthalata öylesine bağımlı bir yapı kuruldu ki; İstanbul Sanayi Odası’nın raporunda yer alan hesaplamaya göre, Güney Amerika’dan(Uruguay, Brezilya) besi danası ithal eder beslersen, hayvan başına brüt 6 bin 118 lira kazanıyorsun. Yerli dana beslersen hayvan başına brüt 35 bin 607 lira zarar ediyorsun.
İstanbul Sanayi Odası, “Hayvancılık Sektörüne Bakış” raporunun kısa bir özetini “Öne Çıkanlar” başlığı ile yayınladı. Öne çıkanlardan derlediklerimi paylaşıyorum:
Hayvancılık çok kritik bir sektör
“Hayvancılık son derece kritik bir sektördür. İthalat bağımlılığından kurtulabilen bir Türkiye, bölgesinde ihracat üssü olmaya da adaydır. Hayvancılık; gıda temini yanında, kırsal alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması, kırsal nüfusun hayat standardının yükseltilmesi açısından da son derece önemli işlev görmektedir. Ülkemizde, son 13 yıl içinde yapılan canlı hayvan ve et ithalatı için 10,6 milyar dolar döviz ödenmiş ve yıllık ithalat ortalama 750 milyon doları bulmuş ise hayvancılık, cari açık, kırsal politikalar, sosyal denge, beslenme dahil her açıdan ülke güvenliği için en kritik konulardan biri demektir. Türkiye, et sorununu ve canlı hayvan dahil ithalat bağımlılığını yeni bir üretim modeli ve kırsal hayvancılık hikayesi ile çözmelidir. Buna imkân verecek arazi varlığı, üretim kapasitesi, kamusal yaklaşımı ve tarımsal dinamikleri mevcuttur.
Dünyada sığır etinden tavuk etine geçiş var
Dünyada sığır etinin payı düşüyor, tavuk eti tüketimi hızlı artıyor. 1961 yılıyla 2022 yılları karşılaştırıldığında, sığır etinin toplam içindeki oranı yarı yarıya azalırken, domuz etinin payı aynı seviyede kalmış, tavuk etinin payı 3 kattan fazla artarak domuz etini yakalamış, koyun etinin payı yarıdan fazla düşmüş, manda ve keçi etinin payı değişmemiştir. Dünya hayvancılık sektörünün değişen dinamiklere baktığımızda, dünya et tüketiminin; yüzde 37’si tavuk etinden, yüzde 36’sı domuz etinden, yüzde 20’si sığır etinden, yüzde 3’ü koyun etinden, yüzde 2’si keçi etinden ve aynı oranda manda etinden sağlanmaktadır.
İlk sorunumuz; ‘’Ölçülemeyen Biçilemez!’’
Hayvancılık sektörünü analiz etmek için başvurulan veri ve istatistiklerde ciddi bir tutarlılık sorunu yaşanmakta, bu da sektörde öngörülebilirliği azaltarak piyasa yönetimini güçleştirmektedir. Son yıllarda kesilen hayvan sayısı ile üretilen deri sayıları arasındaki tutarsızlık buna iyi bir örnektir. Hayvan sayıları ve işletme kapasitelerine dair verilerdeki tutarsızlıklar destekleme ödemeleri başta olmak üzere kamu kaynaklarının dağıtılmasında usulsüzlüklere sebep olabilmektedir.
Hayvancılıktaki büyüme nüfustaki artışa yetişemiyor
Büyükbaş hayvancılıkta, canlı hayvan varlığımız nüfus ve tüketimle paralel artmamaktadır. 1.000 kişiye düşen canlı hayvan sayıları son yıllarda düşmektedir. Ekonomik kriz nedeniyle daralan talebe rağmen kırmızı et üretimi talebi karşılamamakta ve ithalat zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Ekonomik krizin hafiflemesiyle beraber alım gücünde yaşanacak iyileşmeler kırmızın et talebinin artmasına yol açacak ve fiyatları kontrol etmek çok daha zorlaşacaktır.
Anaç hayvanlar kesime gidiyor, alarm zilleri çalıyor
Son 3-4 yıl içinde kesime giden hayvan sayısındaki hızlı artış normal değildir. Bu durum, özellikle süt sektöründe yaşanan karlılık sorunları gibi sebeplerle damızlık hayvanların kısa sürede sürü dışına çıkarılarak kesime gönderildiğine işarettir. Bu durum önümüzdeki yıllar için tehlike sinyalidir. Son 10 yıllık periyotta büyükbaş hayvan kesim sayılarında yıllık ortalama 200-300 bin baş arasında artış görülürken; 2018 yılındaki 500 bin baş civarı artış ile 2021-2023 arasında 300 bin başın üzerindeki yıllık artışlar kayda değerdir.
Sütte bozulan istikrar, ete de yansıyor
Hayvancılığa verilen destek ve teşviklerle kurulan modern çiftlikler sayesinde süt üretimi, son 10 yılda yüzde 15 artmış olup inek başına süt verimimiz dünya ortalamalarındadır. Süt/yem paritesi genel olarak 1.50’nin altında kalmış, 2021-2022 yıllarında ise bazı dönemlerde 1’in de altına düşmüştür. Avrupa Birliği ülkeleri ile mukayese edildiğinde ülkemizde süt fiyatları et fiyatlarına kıyasla çok düşük kalmıştır. Bu durum anaç hayvan kesimini tetiklemiştir. Süt üreticisi, sanayiciye sattığı süt karşılığında kalitesini kontrol edemediği yemleri satın almak zorunda kalmaktadır.
Sığır ithalatında dünya şampiyonuyuz
Global ticarete konu canlı sığırın yaklaşık yüzde 10’unu her yıl ülkemiz ithal etmektedir. Son 10 yılda (2014-2023) hayvancılığa aktarılan desteklerin dolar karşılığı 8,88 milyar dolar olmuştur. Bu dönem içinde büyükbaş ve küçükbaş canlı hayvan ile kırmızı et ithalatı için yurtdışına transfer edilen döviz tutarları toplamı ise 7,41 milyar dolardır. Dolayısıyla son 10 yılda Türkvet’e kayıtlı yaklaşık 1.5 milyon hayvancılık işletmesine verilen desteğe yakın bir tutarın ithalat için harcanmış olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kaba yem üretimimiz hayvan varlığımızı besleyemiyor
Ülkemizin kaba yemde yeterlilik seviyesi yüzde 75’tir. Kaba yem üretimimiz hayvan varlığımızın ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Meralarımız hem verimsizlik hem de mülkiyet sorunları sebebi ile etkin kullanılamamaktadır. Su kısıtı ve stratejik ürünlerdeki arz açığı stresi yanında hayvancılık işletmelerinin belirli bölgelerde kümelenmesi ve kırsaldaki boşalmalar, kaba yem alanlarının yeterince artmasını engellemektedir.
Yem ithal, çalışan ithal, hayvan ithal, sektör ithal
Her ne kadar kültür ırkı büyükbaş hayvan varlığımız oran olarak artıyorsa da bu yüksek verimli hayvanlar, kaba yem açığımız nedeniyle, daha çok karma yem ağırlıklı rasyonlarla beslenmektedir. Bu durum yem hammaddeleri ithalatında yüzde 50 civarı ithalata bağımlı olan ülkemiz için hayvancılık sektörünü; hayvanın ithal, yediği yemin ithal, çalışan elemanın ithal edildiği dövize bağımlı kırılgan bir sektöre dönüştürmektedir.
Buzağı ölümlerini azaltabilsek, ithalata gerek kalmaz
Her yıl doğum, besleme vb. sebeplerle kaybedilen buzağı sayısı yıllık besi materyali ithalatına yakındır. İdeal şartlarda buzağı kayıp oranını yüzde 5 olarak kabul etmemiz durumunda dahi ülkemizde yüzde 10 fazla buzağı kaybı vardır, bu da yaklaşık olarak fazladan 547.000 buzağı kaybı demektir. Bu rakam Et ve Süt Kurumunun 2024 yılı için planladığı besilik sığır ithalatına (600 bin baş) yakın bir rakamdır. Bu rakamlardan hareketle, ülkemizdeki buzağı ölüm oranını yüzde 15’ten yüzde 5’e çekebildiğimiz takdirde neredeyse besilik sığır ithalatına ihtiyaç kalmayacağını söyleyebiliriz.
Hayvancılığa verilen desteğin payı geriliyor
Hayvancılığın destek bütçesinden aldığı pay yıllar itibarı ile azalıyor. 2017 yılında toplam tarımsal desteklerden yüzde 30 pay alan hayvancılık sektörü, 2024 yılında yüzde 22 pay almaktadır. Nominal olarak artan destek tutarları hayvancılıkta ithalatı azaltıcı bir etki göstermemiştir. Yıl ortası döviz kuru seviyelerini baz alarak yaptığımız hesaba göre, son 10 yılda hayvancılığa aktarılan destek tutarı 9 milyar dolar seviyesindedir. Aynı dönemde Türkiye 7 milyar doları aşan canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirmiştir.
Kısa vadeli 8 çözüm önerisi:
1-Tarım istatistikleri, Tarım ve Orman Bakanlığı’na devredilmeli: Tarım Sayımı ve İstatistiklerde yetkili birimler, Tarım ve Orman Bakanlığı’na devredilmeli, tarım sayımı en kısa sürede bitirilmelidir.
2- Sütte fiyat istikrarı sağlanmalı: Süt fiyatlarından zarar eden üreticinin dişi hayvanları kesime göndermesini ve sektörden çekilmesini önlemek için süt fiyatları acilen revize edilerek süt/yem paritesi ideal oranlara getirilmelidir. Sütte fiyat istikrarı sağlanırsa ette de sağlanacaktır.
3- Et tüketiminde küçükbaş hayvan ve hindinin payı arttırılmalı: Kırmızı et tüketimi içinde küçükbaş hayvanların ve hindi etinin payı artırılmalıdır. Bu kapsamda şarküteri ürünlerinde de küçükbaş eti kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Bu amaçla kampanyalar yapılmalıdır.
4- Düşük verimli sütçü anaçlar et için değil buzağı için kullanılmalı: Düşük verimli sütçü anaçların et amaçlı kesilmesi engellenmeli, bu hayvanların et yönlü buzağı elde etmek üzere kullanılması sağlanmalıdır.
5- Çobanların sigorta primleri 5 yıl süre ile bütçeden karşılanmalı: Türkiye’de küçükbaş hayvancılığın en önemli sorunu çoban ve bakıcı bulunamamasıdır. Çobanların sigorta/Bağkur primleri 5 yıl süre ile destekleme bütçesinden karşılanmalıdır.
6- Tarım Ürünleri ve Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmalı: Tarım piyasalarının et, süt, hububat, yağlı tohumlar, şeker pancarı dahil bütüncül bir yaklaşımla yönetilmesi için ‘Tarım Ürünleri Piyasa Düzenleme Kurumu’ kurulmalıdır.
7- Yeminli Tarım Müşavirliği sistemi oluşturulmalı: Kurulacak ‘Yeminli Tarım Müşavirliği’ sistemi ile işletmelerdeki hayvan sayıları, destek ödemeleri, kayıtlar ve sevkler, mezbahanelerdeki kesimler dahil bütün hayvancılık istatistiklerinin takip ve denetiminin etkin yapılması sağlanmalıdır.
8- Et ve Balık A.Ş kurularak, kırsalda hayvancılığı geliştirmeli: Et ve Balık A.Ş. kurularak kamunun hem hakem, hem oyuncu rol çatışması önlenmeli, yeni yapı ile kırsalda hayvancılığın geliştirilmesi için öncülük edilmelidir.
Çözüm: Organize aile işletmeciliği
İstanbul Sanayi Odası’nın “Hayvancılık Sektörüne Bakış” raporunun önerdiği temel çözüm ise, “Organize Aile İşletmeciliği”dir.
- Nasıl bir üretim modeli olacak?
Bir belde, ilçe ve/veya köyde kaç üretici veya hayvan olduğu tespit edilerek (bu sayı veya hinterlant her bölgenin şartlarına göre belirlenecek), tamamına tek bir hayvancılık işletmesi anlayışı ile bakılarak uygun yerde yapılacak işletme bakım merkezinden bütün çiftlikler yönetilecek. Ortak yönetim merkezinde; yem depoları, makine parkları, buzağı kreşleri, veterinerlik hizmet birimleri, süt toplama alanları bulunacak.
Büyük bir hayvancılık işletmesinin yönetiminde olduğu gibi belirli hinterlanta dağılan aile işletmeleri büyük işletmenin bir parçası şeklinde görülecek, bu merkezden her türlü girdi ve bilgi desteği sağlanacak, makine ihtiyacı giderilecek, evrak vb. prosedürleri halledilecek, sütü ve /veya hayvanının pazar organizasyonu çözülecek, toplu pazarlama avantajları kullanılacak.
Üreticiye bütün hizmetler bu merkez üzerinden verilecek. Doğan buzağılar, buzağı kreşine çekilerek özel olarak beslenecek. Yetiştiricinin emanete alınan buzağısı karşılığında dişi hayvan, yem tedariki sağlanacak. Etraftaki araziler birlikte ekilecek, ne ekilip üretileceğine ihtiyaçlara göre işletmede karar verilecek. Ürünler ortak pazarlanacak. Her bir aile işletmesinin besleme, yem, süt vb. ihtiyaçları bu merkezdeki uzman ekiplerce sağlanacak.
Makine parkı ortak kullanılacak, belirlenecek kira ücreti karşılığında bütün hinterlantta ortak hizmet verecek. Mümkün oldukça zaten o bölgede bulunan tarım alet ekipmanları kiralamaya konu olacak, mevcut makinaların verimli kullanılması sağlanacak.
Organizatör kurum/kuruluş veya tüzel kişiler vasıtası ile ‘Her ilçe/belde tek bir tarımsal işletme’ anlayışı ile sınırlara, tapuya ve parsellere dokunmadan üretimde iş birliği, yönetimde toplulaştırma, hasıla paylaşım esaslı üretim modeli uygulanacak.
- Üreticinin iş birliği gönüllülük esaslı olacak.
Girdiler ortak tedarik edilecek, üretim süreci birlikte yönetilecek, kırsalın sosyolojisi, köylü kültürü ve coğrafi şartlara göre ahırların rehabilitasyonu ile tek merkezden yönetim veya ortak ahır sistemi ile uygun yerde yönetim sağlanacak.
Halen çiftçilik yapanlarla; ortak girdi tedariki, birlikte üretim, toplu pazarlama ve hasıla paylaşım esaslı sözleşme yapılacak.
Topraklarını terk etmiş olanlarla; uzun dönemli kiralama sözleşmesi olacak. Sözleşme ve iş birliğinin esası şirkette ortaklık değil, üretimde ortaklıktır. Neyin ekilip dikileceği, girdi tedariki, hasat organizatör firma tarafından belirlenecek.
Orta vadeli 3 çözüm önerisi
- Bölgelere göre hayvan ırkları belirlenmeli: Nüfus yoğunluğu düşük olan kırsal bölgelerimizde büyükbaş hayvan yetiştiriciliği “az süt yüksek döl verimi” hedeflenerek planlanmalı, üreticilere süt desteği yerine ilave buzağı desteği verilmelidir. Kırsal bölgelerimizdeki üreticiler Jersey (Karadeniz) ve kombine ırklar (Simental, Montofon) ile üretim yapmaya teşvik edilmelidir. Üreticilere Jersey sığırında dişi sperma, kombine ırklarda etçi erkek sperma kullanarak elde edecekleri düşük maliyetli buzağılar için piyasada iyi fiyat bulacakları izah edilmelidir.
- Tarım ve Orman Bakanlığı sertifikalı işletmelere alım garantisi vermeli: Tarım ve Orman Bakanlığı taşra teşkilatı tarafından en az 100 baş anaç büyükbaş hayvanı olan kurumsal işletmeler tespit edilmeli, bu işletmelerde hayvan sağlığı, verimlilik ve üreme performansı bakımından aranacak şartlar ilan edilmeli ve bunlar akreditasyona tabi tutularak sertifikalandırılmalı, buralarda yetiştirilen yüksek vasıflı düvelerin belirli bir yüzdesi için bakanlık tarafından işletmelere satın alma garantisi verilmelidir.
- Tarımsal Krediler Garanti Fonu kurulmalı: Kredi ihtiyacı olan ancak ipotek şartlarını yerine getiremeyen verimli/ yüksek performanslı işletmelerin finansmana erişimi kolaylaştırılmalıdır. Bu kapsamda özellikle küçük işletmelerin ve genç çiftçilerin desteklenmesine ihtiyaç vardır. Kurumsal yapısı itibariyle Kredi Garanti Fonu esnaf ve sanayicinin ihtiyaçlarını öne alan bir anlayışla faaliyet göstermektedir. Sadece tarım sektörüne hizmet sunan bir Tarımsal Krediler Garanti Fonu (TKGF) ve bu garantilerin verilmesinde kredi talep eden yetiştiricilerin durumunu objektif olarak değerlendirerek kredi kuruluşlarına raporlayacak ara mekanizmalar kurulmalıdır.”
İstanbul Sanayi Odası’nın “Hayvancılık Sektörüne Bakış” raporunun özetinin özeti bu. İsmail Kemaloğlu, Bekir Yıldız, Prof. Dr. Armağan Hayırlı ve Prof. Dr. Hakan Sağırkaya tarafından hazırlanan rapor durum tespiti, sorunlar ve çözüm önerilerini içeriyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı bu raporla ilgili ne düşünüyor? Rapordaki önerileri uygulamayı düşünüyorlar mı yoksa ithalata aynen devam edecekler mi? doğrusu en merak ettiğim sorular bunlar.


