65 yıl önce Alman bankacılık sektörü için bankacı yetiştirmek üzere Bankacılık Akademisi olarak kurulan Frankfurt School, bugün tam teşekküllü bir üniversite kimliğine sahip. Üniversitenin alt birimi olarak kurulan Uluslararası Danışmanlık Hizmetleri bölümü ile 100’den fazla ülkede, teknik destek ve danışmanlık hizmeti sunan okul, Türkiye’de 20 yıldır faaliyetlerine devam ediyor.
2023 yılının ilk sayısında öne çıkardığımız Tarım Finansmanı konusunda, özel röportaj konuğumuz Frankfurt School of Finance and Management Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Bölge Direktörü Erdal Koçoğlu oldu. TarımGündem’ e özel tarım finansmanının mevcut durumunu değerlendiren ve 2023 öngörülerini paylaşan Koçoğlu ile yaptığımız röportajdan, en az bizim kadar keyif almanızı dileriz…
Frankfurt School olarak sizi tanıyabilir miyiz?
Frankfurt School, merkezi Almanya’da bulunan özel bir üniversite. 65 yıl evvel Alman bankacılık sektörü için bankacı yetiştirmek üzere önde gelen bankalar tarafından Bankacılık Akademisi olarak kurulmuş, zamanla tam teşekküllü bir üniversite haline dönüşmüş. Finans ve yönetim başta olmak üzere farklı alanlarda lisans, lisansüstü ve doktora akademik programlarımız mevcut. Bizi farklı yapan şey ise üniversitenin altında kurulmuş olan Uluslarası Danışmanlık Hizmetleri birimimiz. Bu sayede teori ile pratiği birleştirebiliyoruz, tecrübelerimizi kalkınmakta olan ülkelere aktarabiliyoruz. Şu anda 100’den fazla ülkede teknik destek ve danışmanlık projeleri yürütüyor; sürdürülebilir kalkınmaya destek verebilmek için var gücümüzle çalışıyoruz.
Son 20 yıldır Türkiye’de faaliyetlerimize ara vermeden devam ediyoruz. Operasyonlarımızı yönetebilmek için bir bölge ofisi kurduk ve Türkiye’nin yanısıra Kafkasya ve Orta Asya’daki faaliyetlerimizi de Türkiye bölge ofisimizden yürütüyoruz. KOBI finansmanından tarım finansmanına, kırsal kalkınmaya; kadın girişimcilerin desteklenmesinden iklim değişikliğine, enerji verimliliğine; dezavantajlı grupların ekonomik ve sosyal entegrasyonundan kredi kefalet mekanizmalarına, KOBİ destek mekanizmalarının hayata geçirilmesine; inovasyon politikalarının oluşturulmasından dijitalizasyon kapasitesinin artırılmasına kadar çok geniş bir yelpazede çalışıyoruz. Uluslararası finans kuruluşlarından ve donörlerden temin edilen fonun doğru hedef kitle için, doğru zamanda ve doğru koşullarla kullandırılabilmesi için finansal kuruluşlar başta olmak üzere paydaşlarımızla iş birliği içinde teknik destek projeleri yürütüyoruz.
Tarımsal finansman konusunda son 10 yıldır sektörün önde gelen finansal kuruluşları ile tarımsal kredilendirme kapasitesinin oluşturulması, tarıma özgü ürün ve hizmetlerin, finansman modellerinin hayata geçirilmesi, tarım bankacılığı eğitimlerinin organize edilmesi üzerine farklı projeler yürüttük ve yürütmeye devam ediyoruz. Kredi Kayıt Bürosu’nun (KKB) hizmete sunduğu Tarımsal Kredi Değerlendirme Sistemi’nin (TARDES) işletilmesine ve güncel tarımsal veriler ile beslenmesine destek veriyoruz.
Üretimden maliyetlere, kur artışına ve enflasyona kadar 2022 yılında neler oldu sizden dinleyebilir miyiz?
Dünya pandemide gıdaya erişim stresine girince bir anda “iklim değişikliği” ve “küresel ısınma” kaygıları rafa kaldırıldı. Ne pahasına olursa olsun yeter ki ürün olsun beklentisine girildi. Halbuki, bildiğiniz gibi pandeminin yaşandığı 2020/2021 tarımsal üretim sezonunda Türkiye ciddi bir tarımsal kuraklık yaşadı. Kuru koşullarda yetiştirilen tahıl ve baklagil üretimimizde ciddi düşüşler yaşandı. Tarla bitkileri üretimimiz resmi rakamlara göre ton olarak %14 azaldı.
İklimsel anomaliler aslında yeni bir olgu değil. Dünya 20 yıldır küresel ısınmanın olası etkilerini ve nasıl mücadele edileceğini tartışıyor. Fakat Türk çiftçisi artık iklim değişikliğinin kendisi üzerinde ne kadar etkili olduğuna yeni yeni ikna oluyor. Örneğin, Frankfurt School’un Türkiye’de Kredi Kayıt Bürosu ile gerçekleştirdiği saha araştırmalarında çiftçiye üretim yaparken sorunlarını soruyoruz. İklimsel problemler 2019 yılında çiftçilerin sadece %26’sı tarafından dile getirilirken, bu oran 2021’de %70’e kadar çıktı. 2022’de mevsimsel yağış normallerine dönmüş olmamıza rağmen, bu yılki araştırmada da oran %59. Yani artık çiftçide iklim problemi farkındalığı oluşmuşa benziyor. Bugün yaşanan enflasyonu hala pandemiye bağlamak anlamsız olur çünkü önce pandemi, onu takiben kuraklık yaşadık, şimdi de Rusya-Ukrayna savaşının etkilerini konuşuyoruz. Dolayısıyla, pandemi stresini atlattık, artık her şey yoluna girecek diyemiyoruz. Ukrayna’daki savaş belki Güney Amerika ülkelerini bizim kadar ilgilendirmiyor, ama tedarik zinciri ve fiyatlar üzerinde yaptığı küresel etki pandemi ile neredeyse aynı. Hem girdi enflasyonuna hem de talep enflasyonuna neden oluyor. Dünya’da tahıl ve endüstri bitkilerinin fiyatları Ukrayna ve Rusya limanlarından yola çıkacak gemi sayısı ile doğrudan orantılı. Sadece bu iki ülkenin satacağı tarımsal ürünler için değil. Bildiğiniz gibi Rusya aynı zamanda dünyanın en büyük gübre hammaddesi üreticisi. O nedenle Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin öncülüğüyle hayata geçen Karadeniz Tahıl Girişimi anlaşması bu denli kritik öneme sahip. Anlaşma kapsamında şimdi de Rusya’nın gübre hammadde satışı önündeki engellerin kaldırılması için uğraşılıyor.
Özet olarak, bundan sonraki süreçte iklim değişikliği ile birlikte Rusya ve Ukrayna’daki gelişmeler hem bizi hem de küresel piyasaları stres altında tutmaya devam edecek. Bu yüzden hem sahadaki üretim faaliyetlerinde hem de değer zinciri boyunca verimlilik problemlerine ve maliyet yönetimine çok dikkat edilmesi gerekiyor. TÜİK’in 2022 bitkisel üretim tahminlerine göre 2021’deki üretim kaybımızın büyük kısmını bu yıl tekrar yerine koyabileceğiz. Ama önemli nokta şu; hala pandemi öncesi seviyeyi geçemeyeceğiz. Yani nüfus artıyor, kalori ihtiyacı artıyor, ama üretim miktarı o denli artamıyor. Kaldı ki 2022’de büyükbaş hayvancılık ürünlerinde bir azalış yaşandığını da TÜİK’in öncü göstergelerinden anlayabiliyoruz. Son olarak 2022 3.çeyrek milli gelir büyüme rakamlarından da genel olarak tarım sektöründe bu yıl da gözle görülür bir büyüme elde edemeyeceğimizi anlıyoruz. Hükümet durumun farkında olduğu için bu yıl özellikle tahıl ve endüstriyel bitkilerde çiftçilere geçen yıla göre 3 katı aşan alım fiyatları sunmuş durumda. Gıda fiyat artışları tüketiciye zaten üreticiden çok daha önce yansımıştı. O nedenle çiftçilere verilen fiyatların tamamı tüketicilere de yansıyacaktır demek doğru olmaz. Fakat yine de piyasa aktarım mekanizmaları ile, hatta çoğu zaman spekülatif ve psikolojik olarak bir kısmının tüketicilere yansımaya devam edeceğini öngörmek de yanlış olmaz. Fakat çiftçinin üretime devam etmeye, hatta mümkünse daha fazla üretmeye motive edilmesi için bu zorunlu gözüküyor. Elimizde ürün olduğu sürece, sonrasını planlamak ve değer zincirinde “toplam faktör verimliliğini” artırmaya çalışmak yine bizim elimizde. Tarımsal üretimin artık “sürdürülebilir” bir şekilde artırılması için önümüzde tek seçenek kalıyor. Mevcut parasal sermayemizi “toplam faktör verimliliğine” yani teknolojiye, mekanizasyona, iklim değişikliğine adaptasyonu yüksek tohum ve ürün çeşitlerine, daha verimli çiftlik yönetimine, daha az girdi tüketimini sağlayacak yöntemlere, daha az toprak işleyecek yöntemlere harcamamız gerekiyor. Bu dönüşüm ne kadar yavaş olursa, yani geleneksel ve konvansiyonel yöntemlerle ne kadar devam edilirse, küresel ısınmanın etkisini o kadar daha yüksek hissedeceğiz. Türkiye açısından maliyetleri düşürmenin de daha başka kalıcı yolu yok.
Yapmış olduğunuz saha araştırmaları ve anket sonuçlarına göre çiftçinin genel durumu nasıl ve en büyük sorunları neler?
Biz Frankfurt School olarak son on yıldan bu yana Türkiye’de ara ara çiftçinin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Elde ettiğimiz bulguları da tamamen toplumsal fayda amacıyla toplumun diğer kesimleri ile paylaşıyoruz. 2019 yılına kadar farklı spesifik alanlarda yaptığımız araştırmaları 2019 yılından itibaren Kredi Kayıt Bürosu’nun desteği ile daha kapsamlı ve büyük çapta uygulamaya başladık. Bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz KKB Tarımsal Görünüm Saha Araştırmasının tüm sonuçları da kısa bir süre önce açıklandı. Genel olarak bu yılki araştırmada çiftçinin sorun sıralaması çok değişmedi, yine çiftçilerin neredeyse tamamı (%98’i) yüksek girdi fiyatlarından şikâyet ettiler. İklim (%59) ve su problemi yaşayanlar (%31) doğal olarak 2022’de 2021’e göre önemli ölçüde azaldı, ama yine de sıralamadaki yerlerini korudular. Üretim sırasında çok yüksek bir girdi enflasyonuna maruz kalan çiftçi, bunun doğal bir yansıması olarak, üretim sonrasında da beklediği fiyata satamadığını belirtti (%96). Saha anketleri uygulanırken (Mayıs-Temmuz) henüz hasatlar yeni başladığı için, belki sonraki süreçte daha da yükselen fiyatlar bir kısım çiftçiyi memnun etmiş olabilir, fakat her durumda çiftçinin bize işaret ettiği asıl problem “karlılık” problemi. Eğer çıktı fiyatları girdi fiyatları kadar yükselmiyorsa veya eşit derecede yükseliyorsa, çiftçinin karlılığı artmış olmuyor.
Girdi enflasyonu sorunun tarımsal üretim üzerindeki olası etkilerini anlamak amacıyla bu yılki araştırmada ilk defa girdi pahalılığına çiftçinin nasıl reaksiyon verdiğini ölçtük. Çiftçilerin yarıdan fazlası bu soruya “daha az girdi kullanarak” (%56) cevabını verirken, yüzde 39’u girdi miktarında herhangi bir değişikliğe gitmediğini belirtmiştir. Girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle “üretim miktarını azaltan” çiftçi oranı ise %31 bulunmuştur. Çiftçinin daha az girdi kullanması veya üretim miktarını azaltması çok ciddiye alınması gereken ve gıda arzı açısından ağır sonuçları olabilecek ifadeler.
Bu yılki araştırmada en dikkat çekici hususlardan birisi, çiftçinin yakın geleceği okumaya çalışıyor olması. Örneğin, araştırmada çiftçilere “ürün seçerken neyi dikkate aldıklarını” soruyoruz ve bu soruda hem mevcut fiyatları hem de gelecek fiyatları seçeneklere ekliyoruz. Gelecek fiyatları dikkate alıyorum diyen çiftçi sayısı 2021’de %16 iken, bu yıl %27’ye çıkmış. Demek ki çiftçi hem yüksek enflasyon hem de diğer küresel gelişmeleri takip ederek eskisinden çok daha fazla bir şekilde geleceği tahmin etmeye çalışıyor.
Bu noktada tarım finansmanın mevcut durumunu değerlendirir misiniz?
Türkiye’de tarımsal finansman ihtiyacı 2000’li yılların başına kadar neredeyse tamamen Ziraat Bankası tarafından karşılanıyordu. Fakat sektörde bazı yapısal geliştirmelerin sayesinde diğer finans kuruluşlarının da bu sektöre finansman sağlamasının önünü açıldı. Örneğin ÇKS, HKS veya TARSİM sigortaları gibi mekanizmalar tarımsal riskin ölçülebilmesine katkı sağladı. Bu sayede özellikle 2008-2017 arasındaki 10 yılda özel bankaların kamu bankasını hem tamamlayıcı hem de hizmet kalitesinde rekabet açısından zorlayıcı bir rol üstlendiğini gördük. Bu durum tarımsal finansman piyasası açısından çok önemli bir gelişim sürecidir. Artık Türkiye’de birçok bankada tarımın dinamiklerine uygun bir “tarım bankacılığı” segmenti var. Buna uygun kredi ürünleri, pazarlama ve fiyatlama stratejileri uygulanıyor. Çiftçilerin artık özel bankaların da muteber müşterisi haline geldiğini ve bankaların kendi arasında çiftçiye sunulacak hizmetler için rekabet ettiğini görmek sağlıklı işleyen ve gelişen bir kredi pazarı açısından çok büyük öneme sahiptir.
Dünya ile karşılaştırıldığında bu alanda birçok ülkenin önündeyiz. Bütün bunlar sağlıklı ve rekabetçi bir finansal piyasanın sonuçları. Fakat 2018 yılından itibaren, daha çok da makroekonomik gelişmeler ve mali piyasa problemleri tarımsal kredi pazarında eskisine göre bir durgunluğa yol açtı. Döviz kuru şokları, ardından yükselen maliyet enflasyonu, buna bağlı olarak yükselen gecikmiş kredi oranları, hem özel bankaların hem de çiftçilerin kredi iştahını eskisine göre azalttı. Şimdilik bu açığı daha çok Ziraat Bankası’nın düşük faizli kredileri ve bir miktar da devletin sağladığı doğrudan destekler ve yatırım hibeleri sayesinde kapattık. Yani üretim ve yatırım finansmanında kamu kaynaklarına dayandık. Fakat bundan sonraki süreçte sürdürülebilir bir finansman piyasası için özel sektör fonlarının da tarım sektörüne yönlendirilmesine ihtiyaç var. Sadece bankalar değil, leasing, faktöring, girişim sermayesi fonları, kitlesel fonlama gibi farklı enstrümanlarla pazarın çeşitlendirilmesi gerekiyor.
Çiftçinin finansman tercihleri nasıl? Bu tercihleri siz nasıl yorumluyorsunuz?
Bu sorunuza öncelikle yaptığımız saha araştırmaları üzerinden cevap vermek gerekirse, çiftçilerin üretim finansmanı için ilk başvurduğu fonlama kaynağı banka kredisi (2022 yılında %60). Bunu Tarım Kredi Kooperatifi (TKK) takip ediyor (%27). Bildiğiniz gibi sübvansiyonlu krediye TKK’nın da erişimi var. Aynı zamanda çiftçilere doğrudan girdi satışı yapabiliyor olması çiftçinin kolayca “ayni kredi” yani nakit ödeme olmadan girdi finansmanı sağlaması anlamına geliyor. Bunun dışında dolaylı bir finansman çeşidi olarak, saha araştırmalarında çiftçilerin dörtte birinin vadeli girdi alışverişi yaparak bütçelerini hasada kadar dengelemeye çalıştıklarını görüyoruz. Yine dolaylı bir finansman çeşidi olarak, ürününü her yıl belirli alıcılara satan çiftçilerin bu alıcılardan ön ödeme şeklinde “avans kredisi” kullanması sahada sık karşılaşılan bir durum. Özellikle sözleşmeli üretimde bu model sayesinde çiftçilerin üretime devam etmeleri kolaylaşıyor.
Bütün bu finansman kaynaklarını öncelikle “erişilebilirlik”, akabinde “finansman maliyeti” açısından karşılaştırmak lazım. En ölçülebilir ve makul fiyatlama banka kredilerinde olmuş olacak ki, çiftçi en çok bankalara başvuruyor. Tüm dünyada da durum böyledir. Asimetrik enformasyonun en az olduğu, rekabete ve pazarlığa en açık sektör bankacılık sektörü olduğundan çiftçinin ilk başvurduğu adres orası. Girdi finansmanı ve alıcı finansmanında hem fonlama miktarı çok düşük, hem de bankacılık sektörü kadar şeffaf bir piyasa değil. Fakat banka kredisine erişemeyen bir çiftçi bu tür kaynaklara çok daha kolay bir şekilde erişebiliyor. Bu nedenle açıkçası çiftçi hem erişme kabiliyeti ve süresi, hem de maliyetine bakarak piyasada hangi fonlama kaynaklarına erişebilirse istifade etmeye çalışıyor, çünkü tarımsal üretimde durmayan bir üretim döngüsü var. Bu nedenle bazen hızlı ama pahalı finansman, ucuz ama prosedürü fazla finansman kaynağına tercih edilebiliyor. Bu son derece doğal olarak oluşan bir tercih.
2022 yılı tarımsal kredilerin durumunu ve tarım sektörünün, bankacılık sektörü için önemini değerlendirir misiniz?
Bu sorunuza yine öncelikle saha araştırmasına atıfta bulunarak cevap vermek istiyorum. 2022’de yüksek enflasyonun bir sonucu olarak çiftçinin banka kredisi ve diğer tüm finansman yöntemlerine bu yıl çok daha fazla başvurduğunu görüyoruz. KKB ile gerçekleştirdiğimiz saha araştırmasında bu yıl “hiç borçlanmadım” diyen çiftçi oranı %41’den %25’e düşmüş. Bu durum BDDK istatistikleri ile de doğrulanabiliyor. Bu yılın ilk 10 ayında Türkiye’de toplam banka kredileri %42 artmış iken, tarımsal krediler %66 yükselmiş durumda. 2021 sonunda 166 milyar TL olan tarım kredi bakiyesi, 2022 Ekim sonu itibariyle 275 milyara erişti. Elbette bu hızlı yükselişin en önemli nedenlerinden biri 2019 döviz kuru şokunu takip eden süreçte bankaların tarım kredilerinde yavaşlaması, ardından bu kez pandemi ile sektörde yavaşlayan finansman ve bu süre zarfında biriken talep ve ihtiyaçlar olabilir. Artık mevcut kredi limitleri çiftçinin ne gider ne de gelir tablosu kalemleri ile uyuşuyordu. Fakat daha da önemlisi, bu kredi artışının büyük bir kısmının (%83’ü) kamu bankalarından kaynaklanıyor olması. Aslında Ziraat Bankası tarımsal kredide her zaman pazar lideriydi, bu açıdan şaşılacak bir durum yok. Düşük faizli krediler de hala Ziraat Bankası tarafından sağlanabiliyor. Fakat kredi pazarında daha geniş bir finansal katılım açısından özel bankaların da aynı derecede motive olması önemli. Daha çok kamu bankasının kaynaklarıyla sağlanan bir büyüme, mevcut sübvansiyon bütçesine olan bağımlılığı her geçen gün daha da artırıyor.
Bununla birlikte, saha araştırmalarında son dört yılda, tek banka ile kredili çalışan çiftçi sayısı azalırken, iki farklı bankadan kredi kullananların arttığını ölçüyoruz. Demek ki çiftçiler Ziraat Bankası ile birlikte özel bankalarla da çalışarak finansman kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışıyor. Bunun yanı sıra yasal takipteki tarımsal kredi oranı tarihi dip seviyelere kadar geriledi. 2022 Ekim ayı itibariyle sektörün NPL oranı %1,1. Elbette bu düşüşteki en büyük etken kamu bankasındaki hızlı kredi artışının payda etkisi. Fakat özel bankaların tarımsal NPL oranı da %2,9’a düşerek tarihi dip seviyelerine geldi. Son 10 yılda bu oran hiç %3’ün altına düşmemişti. Demek ki artık özel bankalar açısından da tarım kredilerinde büyümek için NPL sorunu kalmadı. Tek sorun kamu bankası ile karşılaştırıldığında görülen kredi fiyatlaması farkı. Özel bankaların şimdilik fiyatlamada ellerinden gelen çabayı gösterdiklerine şahit oluyoruz. Bundan sonrasını ise hep birlikte tecrübe edeceğiz.
2023 yılı tarım finansmanı konusunda öngörüleriniz nelerdir?
Öncelikle ülkemizde kışlık tahılların ekildiği Ekim ve Kasım ayında yağış açısından iyi bir grafik elde edemedik. İlerleyen süreçte ve 2023 ilk baharında ülkemizin alacağı yağış toplam tarımsal üretim miktarımız açısından kritik olacak. Üretim seviyesi daha önce bahsettiğim gibi pandemi yıllarının üstüne çıkamazsa bu durum tarım ve gıda fiyatlarını yükseltmeye, en azından yukarıda tutmaya devam edecektir. Üretimimiz ne kadar artarsa dış pazarlara olan ihtiyacımız da o kadar azalacaktır. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna savaşının olumsuz etkilerine ne kadar daha maruz kalacağımızı da kendi üretimimiz belirleyecek. İkinci olarak hem küresel olarak hem de ülkemizde iklim değişikliği ve küresel ısınmaya adaptasyon konusunun yeniden gündem olmasını bekliyoruz. Pandemide bir kenara bırakılan bu konuda tüm paydaşların yeniden harekete geçmesini umuyoruz.
Finansman açısından 2022/2023 tarımsal üretim yılında daha çok kamu bankası, kısmen de diğer bankalar çiftçinin fonlama ihtiyacını karşılayabilecek güçte görünüyorlar. Bunun tersini yapmaları, yani finansmanı durdurmaları için şu anda görünür bir sebep yok. Umarız da olmaz. Tarım ve gıdanın stratejik öneminin bu kadar arttığı bir ortamda bu sektöre pozitif ayrımcılık yapmak ve kaynakların bir kısmını mutlaka tarıma ayırmak çok önemlidir. Kaldı ki daha önce sürekli bahsettiğimiz “toplam faktör verimliliği”, teknolojik dönüşüm, iklime adaptasyon gibi başlıkların tamamı için ciddi bir yatırım finansmanına ihtiyaç var. 2019 yılından bu yana yatırım ihtiyaçlarını öteleyen çiftçilerin daha fazla yatırım kredisine ihtiyaç duyduğunu öngörmek güç değil. Finans sektörünün tarımda kısa ve uzun vadeli ihtiyaçları göz önüne alarak hangi alana ne kadar fonlama sağlayacağını buna göre planlamasını ve bunu aktif bir şekilde çiftçilere açıklamasını bekliyoruz ve umuyoruz. Örneğin sürdürülebilir veya daha güncel ve popüler adıyla “yeşil” tarıma yönelik finansman çözümleri ve paketleri geliştirmek 2023’e ve geleceğe hazırlık anlamında ilk adım olabilir. Böylesi bir farkındalık artırma çabasına girişilirse, çiftçi kesimi de mesajı alacaktır ve kendilerini doğru yönde dönüştürmek için daha fazla motivasyon hissedeceklerdir.